Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov her ne kadar III. Dünya Savaşı ihtimalini gerçek bir risk şeklinde değerlendirse de aslında 11 Eylül 2001 saldırılarından bu yana büyük güçler her açıdan üçüncü cihan harbini aratmayan küresel bir hegemonya mücadelesi veriyor.
Resmen ilan edilmemesi savaşların olmadığı anlamına gelmiyor.
Napolyon Savaşları'ndan bu yana son iki asırdaki bütün küresel güç mücadelelerinin asıl hedefi Doğu Avrupa'dan Sibirya'ya kadar uzanan Avrasya'nın merkezindeki bölgeleri ele geçirmek oldu.
Bu saiklerle hareket eden Napolyon Bonapart, Avrasya'nın kalbini fethetmek için 1812'de Moskova seferine çıktı, fakat yenildi.
Ardından Hindistan'ı alan İngilizler 1839'da Afganistan üzerinden Avrasya'nın kalbini hedef aldı. Ancak yine Rusya engelini aşamadılar. 1907'de imzalanan Britanya-Rusya Antantı ile İngiltere frenlendi. Böylece Asya'ya hâkim olmayı hedefleyen iki büyük güç arasındaki Büyük Oyun sona erdi.
1942'de bu kez Nazi Almanyası'nın lideri Adolf Hitler, Avrasya'ya yöneldi.
Hitler'in Polonya ve Ukrayna üzerinden giriştiği Moskova seferi de hezimetle sonuçlandı.
***
II. Dünya Savaşı'ndan sonra ABD, Doğu Avrupa başta olmak üzere
Baltık, Balkanlar ve Orta Asya'yı
SSCB'ye vererek
Avrasya'ya hâkim olma projesini 1991'e kadar rafa kaldırdı. Böylece Avrasya üzerinden verilen dünyanın tek hâkimi olma mücadelesi iki kutuplu küresel sistemle sonuçlandı.
Ancak Soğuk Savaş'tan galibiyetle çıkan ABD, yeniden Avrasya'ya gözünü dikti.
SSCB'nin yıkılmasından sonra sırasıyla Doğu Avrupa, Balkanlar, Baltık ülkeleri, Kafkaslar ve Orta Asya'da birçok ülke Atlantik'in nüfuz alanına girdi.
Bu da yetmeyince 11 Eylül saldırılarını bahane eden ABD,
Afganistan ve Irak'a girdi.
Batı'dan kuşattığı Avrasya'ya bir de güneydoğudan saldırdı. ABD'nin bu girişimi de önceki hamleler gibi sonuçsuz kaldı. Ne var ki bu yenilgiler ABD'nin temel stratejisini değiştirmiyor.
Bu bağlamda şu an Ukrayna'da gördüğümüz savaş da aslında ABD'nin
Rusya'yı yine batıdan kuşatarak Avrasya'nın kalbine sızma mücadelesidir.
Batı dünyası Fransa,
Almanya, İngiltere ve son olarak ABD gibi farklı aktörlerle
son 200 yıldır bu 'grand stratejiyi/rüyayı' gerçekleştirmeye çalışıyor. İşte bu tarihsel bilinçle hareket eden Rus lider Vladimir Putin, ABD'nin sinsi planına Ukrayna operasyonu ile 'dur' dedi.
***
Haliyle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki Ukrayna'daki savaşın teorisi yüzyıl önce İngiliz jeo-politikçi
Halford John Mackinder tarafından yeniden yazıldı. Mackinder, 1904'te yayımladığı
"The Geographical Pivot of History /Tarihin Coğrafi Ekseni" başlıklı ünlü makalesinde 'dünya adası' diye isimlendirdiği Avrasya'ya hâkim olmayı amaçlayan küresel ölçekteki savaşların gelecekte de devam edeceğini ileri sürmüştü.
Makalesinde
Doğu Avrupa'dan Sibirya'ya uzanan bölgeyi 'dünya adası'nın 'kalp sahası/kalpgâh' olarak isimlendiren İngiliz jeopolitikçi,
1919'da yayımladığı
'Democratic Ideals and Reality/Demokratik İdealler ve Gerçekler' adlı eserinde
de "Doğu Avrupa'ya kim
egemen olursa 'dünya adası'nın
kalp sahasını da o yönetir.
Kalpgâhı yöneten 'dünya adası'nı yönetir. Dünya adasını yani
Avrasya'yı yöneten de dünyaya liderlik eder" cümlesiyle Batı'nın izleyeceği yol haritasını çizmişti.
ABD şimdi Ukrayna üzerinden Avrasya'nın kalp sahasına sızma, Rusya'dan sonra Çin ve Türkiye gibi güçleri de saf dışı ederek
küresel hegemonyasını yeniden mutlaklaştırma hayalleri kuruyor.
Dolayısıyla Ukrayna krizini Moskova ve Kiev arasındaki bir çatışma şeklinde tanımlamak büyük resmi görmemizi engeller.
Bu kriz her açıdan Batı'nın iki asırlık rüyasını gerçekleştirme hamlesidir.
Bu nedenle
Ukrayna krizi her açıdan bir III. Dünya Savaşı'dır. ABD ile Avrasya
merkezli yükselen yeni dünyanın
küresel güç mücadelesidir.
Elbet tarih yine tekerrür edecek ve Batı bir kez daha
Avrasya kapıları önünde hezimete uğrayacaktır. Bu açıdan bakınca diğer dünya savaşları gibi Ukrayna'da devam eden savaş da küresel siyasette köklü bir iklim değişikliğine yol açacaktır. Ve kuşku yok ki bu değişim
Atlantik'in aleyhine yeni dünyanın ise lehine olacaktır.