Küresel siyasette tarihin yeniden tekerrür ettiği hatta intikam için geri döndüğü bir süreci yaşıyoruz. Bir asır veya iki asır önceki jeopolitik kamplaşma ve mücadele yeniden canlanmış görünüyor.
Yüzyıl önce birbirine rakip olan ülkeler, yine farklı cephelerde karşı karşıya. Bir asır evvel Batılı emperyalist sistem için tehlike arz eden ülkeler Türkiye, Çin, Rusya, Hindistan ve İran'dı.
Bu ülkelerin bugün de benzer şekilde yine sistem için en büyük tehdidi oluşturduğunu görüyoruz.
Profesör Semih Koray'ın BRIQ'in son sayısındaki makalesinde dile getirdiği gibi 20. yüzyıl Rusya, Türkiye, Çin ve İran'da yükselen demokratik devrim dalgasıyla başlamıştı.
Bu dört ülkenin 21. yüzyılın başlarında yine emperyalist hegemonyaya karşı mücadelenin ön saflarında yer almaları kuşkusuz bir rastlantı değil.
Emperyalist Batı ile Batı dışı güçler arasında kesintiye uğrayan jeopolitik mücadele yüz yıl aradan sonra yeniden alevleniyor.
Ukrayna başta olmak üzere dünyanın farklı bölgelerindeki her tür askeri, siyasi ve ekonomik krize bu mercekten bakmalıyız.
Bu bağlamda Ukrayna'daki kriz Moskova ile Kiev'in hatta Rusya ile ABD'nin savaşından çok daha fazlasıdır. Ukrayna krizi nereden bakılırsa bakılsın ABD ile yeni dünya arasındaki savaştır.
***
2013'teki
Gezi olaylarından 2016'daki
15 Temmuz darbe girişimine kadar
Türkiye'yi hedef alan Atlantik
bloku şimdi ise
Rusya'ya saldırıyor.
2016 ila 2020 arasında da
Donald Trump liderliğindeki
ABD, Çin'i en büyük düşman ilan etmişti.
İran'ı ise yıllardır boğmaya çalıştıklarını biliyoruz.
Hindistan'ı da son dönemlerde izlediği Rusya yanlısı siyaseti üzerinden
yakın markaja alan bir ABD var karşımızda yine.
Ukrayna Savaşı'nın da gösterdiği gibi Atlantik,
küresel emperyal sisteme itiraz eden bu
'revizyonist güçleri' kontrol etmekte zorlanıyor.
ABD'nin II. Dünya Savaşı'ndan sonra kurduğu Atlantik sisteminin temellerinden sarsıldığı bir süreçten geçiyoruz.
Ukrayna krizi ABD'nin darboğazını had safhaya taşıdı.
ABD Başkanı
Joe Biden'ın can havliyle mücadele etmesi ve manipülasyonda sınır tanımaması boşuna değil. Ancak ne yapsa da faydasız. ABD için çöküş kaçınılmaz görünüyor.
Üç sacayağı üzerine kurulan
Atlantik sisteminin askeri (NATO) ve siyasi (BM) ayaklarından sonra dolarizasyonun egemenliğine dayanan ekonomik ayağı da (IMF ve Dünya Bankası) her geçen gün kan kaybediyor.
***
Çok kutupluluk bir realiteye dönüştükçe ABD'nin II. Dünya Savaşı ile birlikte dünyaya dayattığı
neo-liberal paradigma her taraftan çözülüyor.
Bugün insanlık yeni bir dünya inşa etmenin eşiğinde. Bunun doğum sancılarını yaşıyoruz.
Bu realiteyi ilk elden itiraf eden
IMF Başkan Yardımcısı Gita Gopinath 31 Mart'ta "Ukrayna krizi nedeniyle Rusya'ya uygulanan finansal yaptırımlar, ABD Doları'nın hâkim rezerv para konumunu riske ediyor" uyarısında bulundu.
Dünyanın en iyi yatırım bankası olarak gösterilen
Goldman Sachs bile doların küresel para olmaktan çıkış sürecine girdiğini vurguluyor.
Ekonomist Zoltan Psznar dolardan kaçışı ve
Rusya'ya yönelik ekonomik
savaşın başarısızlığını "Bretton
Woods III sisteminin doğuşuna
tanıklık ediyoruz. Dolara dayalı
uluslararası ekonomik sistem
çöküyor" sözleriyle yorumluyor.
Yine ekonomist Cristina Tessari ile Zach Pandl da yeni tabloyu "Dolar da tıpkı 20'nci yüzyılın başında İngiliz poundunun karşılaştığı meydan okumalara maruz kalıyor" şeklinde tarif ediyor.
Hâsılı kelam, Ukrayna Savaşı BM ve NATO'dan sonra IMF ve
Dünya Bankası ile inşa edilen
uluslararası para sistemini de sarsıyor.
Doların egemenliğinin sona ereceği yeni bir döneme
giriyoruz.