Ukrayna krizi her anlamda 1992'de Tarihin Sonu'nu ilan eden Francis Fukuyama ile 1996'da Medeniyetler Çatışması'nı tedavüle sokan Samuel Huntington gibi Amerikan emperyalizminin akademik aygıtları konumundaki iki ismin bütün tezlerini tersyüz etmiş durumda.
Ukrayna kriziyle birlikte Atlantik dünyasının adeta bir kurt sürüsü gibi Rusya'ya saldırmasına rağmen bir sonuç alamaması her açıdan Tarihin Sonu'nun sonunu yani Batı'nın sonunu getirecek gibi görünüyor.
Buna ek olarak Huntington'ın Batı ile Batı dışı medeniyetler arasında öngördüğü çatışma da Ukrayna meselesiyle birlikte Batı içi bir savaşa dönüştü.
Bu bağlamda, Rusya ile Atlantik arasında yükselen tansiyonu Hıristiyanlığın trajedisi şeklinde yorumlayan Batılı uzmanların sayısı giderek artıyor.
Rusya'nın hamlesi ve bu hamleye ABD'nin vermeye çalıştığı yanıt her yönüyle küresel siyasette tektonik değişimlerin daha da derinleşmesine neden olacaktır.
***
CIA'nın eski yöneticilerinden John McLaughlin de aynı görüşte. Bu krizden başta Avrupa, ABD ve NATO olmak üzere Rusya ile Çin'in de derinden etkileneceğini vurgulayan McLaughlin, "Uluslararası sistem her halükârda küresel çapta yapısal dönüşümlere maruz kalacak" diyor.
Buradan şu sonuç çıkıyor. Batı kendi içinde kazanamayacağı bir savaşa girişti. Taraflar için her olası galibiyet bir Pirus Zaferi olacaktır.
Grek Kralı Pirus'un MÖ 279'da Roma karşısında her şeyini kaybederek kazandığı zafer; nasıl ki verilen ağır kayıplardan sonra anlamsızlaşarak tarihi bir trajediye dönüştüyse Ukrayna üzerinden verilen savaş da Batı dünyası için benzer sonuçlara gebe görünüyor.
Ukrayna krizi Batılı aktörlerin küresel siyasetteki ağırlığının kaybolmasına ve nüfuzlarının erozyona uğramasına yol açacaktır.
Kuşkusuz Rusya'dan daha fazla Atlantik zarar görecektir. Şimdiden Avrupa ile ABD arasındaki ilişkiler kökten dönüşmeye başladı bile.
***
Afganistan'dan çekilme sonrasında Avrupa ile ABD arasında tavan yapan güven bunalımı, Ukrayna krizine rağmen tamamen giderilebilmiş değil. Bu yüzden Atlantik ittifakının üyeleri Rusya'ya aynı mercekten bakmıyor. ABD ve İngiltere eksenli Anglosakson dünya ile merkez Avrupa arasında artık eşgüdümlü bir stratejiden söz edilemiyor.
ABD, bırakın askeri ve siyasi katkıyı Rusya'ya karşı ilan ettiği ekonomik savaşta bile AB, NATO ve G7'den istediği desteği henüz bulabilmiş değil. Bulması da zor.
Zira Almanya, Fransa, İspanya ve İtalya gibi Avrupa ülkelerinin ulusal çıkarlarıyla ABD'nin önceliklerinin aynı olmadığını görüyoruz.
Bu da ABD'nin Rusya'dan sonra hedefe koyduğu Çin'e yönelik stratejisini de daha şimdiden baltalamış halde.
Nitekim Atlantikçi amigoların 'Putin sıkıştı ve Rusya zorda' propagandasına prim tanımayan Francis Fukuyama, Ukrayna kriziyle beraber Çin'in olası bir Tayvan harekâtını 'nihai kâbus' olarak görüyor ve bu gelişmeyi Batı'nın çöküşü anlamına gelen "Tarihin Sonu'nun sonu" ifadesiyle niteliyor.
Haliyle Rusya'nın ağır bedeller ödese de zayıflattığı bir Avrupa ve ABD tablosu özellikle Çin ve Türkiye gibi aktörlerin önümüzdeki süreçte küresel arenada daha da güçlenmesine yarayacaktır. Bütün veriler de bunu gösteriyor.