Atlantik dünyasının Türkiye'yi kuşatma ve 'Erdoğan'sız Türkiye' projesine yönelik hamleleri aralıksız sürüyor. Bu uğurda her türlü kirli yöntem ve beşinci kol faaliyetlerini devreye sokmaktan çekinmeyen ABD liderliğindeki Batı dünyası aslında son çırpınışlarını yaşıyor.
Ellerindeki her kozu denediler. Ekonomik saldırının yanında son olarak ABD'nin organize ettiği 10 büyükelçi ülkemizin içişlerine ve yargısına müdahale etme küstahlığına yeltendi. Buradan bir sonuç elde edemeyeceklerini onlar da iyi biliyor. Zira Sayın Erdoğan'ın 2023 seçimlerinden de zaferle çıkacağını görmenin histerisi içindeler. Yaptıkları bütün saldırı ve algı operasyonlarına rağmen Türkiye'yi rehin alamayacaklarını ve Erdoğan'ı deviremeyeceklerini görüyorlar. Bu da travmalarını daha da derinleştiriyor.
Elçilerin sahaya sürülmesi hem bilinçli bir planın parçası hem de Batılı ülkelerin çaresiz stratejilerinin bir göstergesidir. Türkiye'nin siyasi iradesinde bir gedik açabilme hinliğiyle hareket ettiler. Ne var ki diplomasi cephesinde ağır bir yenilgi daha aldılar. Türkiye'yi siyasi zaaf içinde gösterme çabası ters tepti. Bakmayın siz kuyruğu dik tutma gayretlerine ve Amerikan medyasının 'Erdoğan geri adım attı' diye gerçeği çarpıtma operasyonuna... Büyük bir bozgun yaşadılar ve kuyruklarını kısmak zorunda kaldılar.
***
Nitekim Rus ve İngiliz medyasından bazı organlar Türkiye'nin 10 ülkeye elçiler üzerinden verdiği ültimatomun tarihi bir kırılmaya işaret ettiğini vurguluyor.
Örneğin Rus Kommersant ve Moskovskiy Komsomolets gazeteleri "Batı'nın Erdoğan'ı durduramadığını" yazarken "ABD'nin Ankara'ya baskı yapmak için elinde somut kozlar bulunmuyor" tespitini öne çıkardı.
Yine Rus stratejist Fyodor Lukyanov, Rossiyskaya Gazeta'daki analizinde Erdoğan'ın 10 büyükelçi talimatıyla Batı'ya Türkiye'de nasıl davranmaları gerektiği konusunda ders verdiğini vurguladı. BBC bile "Batı'nın Erdoğan karşısında geri adım attığı" tespitinde bulunarak ABD medyasının yalanını yüzlerine çarpmak zorunda kaldı.
İşte bu yüzden "Erdoğan'sız Türkiye" projeleri ağır darbe alan Atlantik dünyası yeni arayışlarını sürdürmekle beraber Türkiye ile ilişkilerin tamamen kopmaması için reel-politik paradigmalarını gözden geçirmek zorunda kalacaklardır. Zira Lukyanov'un da belirttiği üzere "Uluslararası sistem bir dönüm noktasında. Liberal düzen sona ererken tamamen farklı bir şey başlıyor..." Bu 'farklı şey' işte Türkiye'nin de kurucu aktörlerinden biri olduğu ABD sonrası yeni dünyadır. Ve Batı ile yaşadığımız her krizde bu yeni dünya daha fazla ete kemiğe bürünmeye başlıyor.
***
Ne acıdır ki elçiler krizinde asıl hezimeti bizim yerli Amerikan gramofonları yaşadı. Bu krizde, kırık plak gibi sürekli Atlantik'in taleplerini seslendiren siyasi muhalefet temsilcileri ile aydınlarımızdaki milli irade ve bağımsız entelektüel hissiyatının yokluğuna üzülerek şahitlik ettik. Ülkemiz için acı bir tablo. Fakat halkımızın bu kriz vesilesiyle hem içimizdeki 'İrlandalılar'ı hem de ülkesine 'Fransızlaşmış' kesimleri yakından görmesi hayırlı oldu.
Çünkü üçkâğıtçı ve lümpen elitler anlamında kullanabileceğimiz Batı'daki 'woke culture'ın bütün özelliklerini taşıyan içimizdeki bu vesayetçi ve mandacı zihniyetin foyası elçi krizi sayesinde bir kez daha ortaya çıktı.
Bu kirli zihniyet zira ne dediğinden önce Erdoğan'ın kim olduğuna ve kimliğine bakıyor. Sayın Erdoğan'ın halkı ve ülkesi için savaşması bu Batılı kompleksle malul ırkçı ve faşist kesimi hiç ilgilendirmiyor.
Erdoğan onlardan olmadığı için söylediklerine kulak asmıyorlar. Oysa rasyonel ve mantıklı bir insan karşısındakinin kimliğinden önce ilk olarak ne dediğine ve söylediğine bakar.
Dolayısıyla içimizdeki lümpen, seviyesiz ve sefil elitler elçilerin ne dediklerine değil onların kimliklerine bakarak tavır aldı. Kendi Cumhurbaşkanları yerine yabancı elçilerin sözcülüğüne soyundular. Bu kesim 'ne söylendiğinden çok kimin söylediğine' bakar. Söyleyen Batı ise hemen iman ederler. Söyleyen Erdoğan ise karşı çıkarlar. Doğruyu söylese de bunun bir önemi yoktur
Üstelik bu mandacı Batıcılar bir de utanmadan Müslümanların biat kültürüne saldırırlar. Oysa her talimatına uydukları Batı'nın adeta birer robotuna dönüştüklerini son krizde bir kez daha gördük.