ABD'deki Kongre baskını her açıdan Amerikan devletinin darboğazını sergileyen bir halk isyanıdır. Fakat Joe Biden yönetimi bu haklı isyanı, günah keçisi seçilen Donald Trump üzerinden kişiselleştirip sistemin krizini perdeleme gayreti içinde. Oysa Capitol işgali, seçim yenilgisini hazmedemeyen Trump'ın şahsi intikam çabasının çok ötesinde niteliklere sahip.
Tam da burada tarihsel bir ironiye dikkat çekmek yerinde olacak. Birçok Batılı ve Doğulu analizcinin, Filistin halkının işgalci siyonist rejimin sistematik soykırımına direnişini simgeleyen intifada (ayaklanma, başkaldırı) kavramını, Amerikalı protestocular için de kullandığını görüyoruz.
İlginçtir Amerikalı yöneticilerin emperyal amaçları için manipüle ettiği 'intifada' olgusu şimdi bir bumerang gibi onları vuruyor.
Unutmayalım ki Amerikalılar Mısır'da 3 Temmuz 2013'teki askeri darbe ile 15 Temmuz 2016'daki darbe ve işgal girişimini meşrulaştırmak için intifada kavramını 'sivil başkaldırı' veya 'halk darbesi' ifadesiyle çarpıtmıştı. Barack Obama ve yardımcısı Joe Biden, Sisi cuntasını "Askeri değil bu halk darbesidir. Mısır intifadasıdır" diyerek alkışlamıştı. Türkiye için de aynı manipülasyonu denemişlerdi. 15 Temmuz gecesi Beyaz Saray'a bilgi veren Ankara'daki ABD elçiliği, 'Turkish uprising/Türk intifadası başladı' notunu geçmişti.
***
Mısır ve Türkiye'deki eli silahlı terörist darbecileri 'masum siviller' diye aklamaya çalışan Obama-Biden ikilisi, şimdi kendi sivil ve silahsız eylemcilerini 'vatan haini yerli teröristler' diye yaftalıyor.
Ne var ki Kongre baskını, yönetime isyan bakımından tam bir 'American uprising/ Amerikan intifadası' özelliklerine sahip görünüyor. Nitekim Kongre baskınına özel jetiyle katılanların da gösterdiği gibi protestolar sadece fakir beyazlarla sınırlı değil. Sistemin savunucuları nasıl küreselci Sorosçularca finanse ediliyorsa, isyan edenler de orta-üst kesim muhafazakâr beyazlar tarafından temsil ediliyor.
Trump'a destek veren sosyolojiyi/ Trumpizmi yanlış analiz edenler, olan biteni bu nedenle 'seçim sonuçlarını hazmedememe basitliğine' indirgiyor. Halbuki Trump'ı işbaşına getirenler 2009'daki Çay Partisi (Tea Party) hareketidir. O dönemdeki her toplantıya son model SUV'larla katılan Çay Partililer de küreselciler gibi oyunu kurallarına göre oynuyor.
Evanjelikleri ve Siyonist Yahudi lobisini yanlarına çeken Çay Parti'nin kurmayları, müesses nizamın 'beyaz, yaşlı ve zengin' kriterlerine uyan Trump'ı vitrine koymakta gecikmedi. ABD'nin siyahi Obama üzerinden küreselcilere peşkeş çekilmesine itiraz edenler, 2016'daki devrimle Trump'ı iktidara taşıdı. Bu ilk şoktu. İkinci şok ise hileli posta oylarıyla Trump'ı sandıkta ezenlerin şimdi Trumpizm'i sandık ile yıkamayacaklarını görmesiyle yaşanıyor.
***
Bu anlamda Kongre baskını yeni bir dönemin sembolüdür. Tıpkı SSCB'nin çöküşünü simgeleyen Berlin Duvarı'nın yıkılışı gibi. Tıpkı ABD'nin terör ile savaş safhasına geçişini simgeleyen 11 Eylül saldırıları gibi. 6 Ocak 2021'deki baskın da kartellerin sömürüsüne izin veren 'şirketleşmiş ABD'ye (Corporate America) başkaldırının miladıdır.
Bu saatten sonra ABD'de her şey değişecektir. Zira Trumpçılar 20 Ocak'taki devir teslim töreninde ikinci intifada için yine sahneye çıkacak. Bu kez sadece başkent Washington'da değil bütün ülke çapında gövde gösterisi yapılacak. 6 Ocak'taki intifadanın sloganı, "Oyların çalınması ihanetini asla bağışlamayacağız" idi. 20 Ocak'takinin sloganı ise 'Ya Trump ya savaş!' olacak. Sanırım başka söze gerek yok. Trump'a uygulanan 'dijital soykırım', Trumpçıları daha doğrusu ABD'nin kurucu babalarının torunları olan Çay Partilileri fena bilemiş durumda. Haliyle ABD'deki savaş, çatışma ve kutuplaşma önümüzdeki süreçte daha da derinleşecek.