Nasıl ki savaş diplomasinin başka şekillerde devamı veya bir unsuru haline geliyorsa benzer şekilde diplomasi de bazen savaşın bir unsuru olabilir.
Bu bağlamda Atlantik ile Türkiye arasında son dört yıldır giderek şiddetlenen mücadelede yeni bir aşamaya geçiyoruz. Yeni devreye giren 'Batı ile savaşta diplomasi molası' kararına böyle bakmak gerekir.
Çoğu Doğulu veya Batılı yorumcu, Rusya'nın Türkiye'ye S-400 füze savunma sistemini vermesini küresel ve bölgesel ölçekte 'game changer/oyunu değiştirici' bir hamle olarak gördü.
Oysa 15 Temmuz 2016'daki destansı direnişten sonra Türkiye'nin iç ve dış siyasette taklitten (mimesis) vazgeçip özgür iradesine (poisesis) göre davranması dengeleri derinden sarsmaya başladı.
Bölgesinde 'by-pass' edilemeyeceğini kanıtlayan Türkiye, son dört yılda yaptığı hamlelerle küresel siyasetin zorlu satranç tahtasında tarihi zaferlere imza attı.
2020'yi değerlendiren Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu bu gerçeği, "Yeri geldi oyunu biz kurduk. Yeri geldi ülkemizin çıkarlarının hilafına kurulan oyunu yine biz bozduk" diyerek özetledi.
***
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Şimdi sıra
Suriye, Irak, Libya, Doğu Akdeniz, Balkanlar ve Kafkasya cephelerinde yazılan destanları jeo-stratejik
açılımlarla diplomasi sahasında da tescillemeye
geldi.
Atlantik ile açılan yeni sayfaya bu mercekten bakmak lazım. Unutmayalım ki yeni diplomasi hamlesi
Türkiye'nin yükselişini durdurmaya odaklı Atlantik blokunda sayısız gedik açacaktır. Bunun en güzel örneği
İngiltere ile imzalanan serbest ticaret anlaşmasıdır.
Zira önümüzdeki süreçte S-400 bahanesiyle devreye sokulan
CAATSA yaptırımlarına rağmen Amerikan yönetiminin Türkiye ile
yeni bir denge ekseninde ilişkilerini sürdürmek istediği artık netleşmiş durumda.
Bu yeni dengenin ilk işaretini de ABD, S-400 ve F-35'lere dair pürüzleri gidermeye yönelik
ortak çalışma grubu kurulmasını teklif ederek gösterdi.
Haliyle
ABD yelkenleri indirince Avrupa ve
Ortadoğu'daki yeminli Türkiye
düşmanları da hemen savaş baltalarını
gömmeye başladı.
***
2021'e ve sonrasına bu realiteden baktığımızda Türkiye'nin millî çıkarlarını yakından ilgilendiren konularda taviz vermeden diyalogdan yana
aktif bir diplomasi izleyeceği görülüyor.
Bu kapsamda
ABD ile yeni denge, Fransa ve Yunanistan başta olmak üzere AB ile yeni diyalog, İsrail ile yumuşama, Mısır ile temas, Ermenistan ile normalleşme stratejisi ivme kazanacak.
Kuşkusuz Türkiye, Atlantik ile işlevselleşen yeni diplomatik sürecin
Asya, Afrika, Ortadoğu ve Kafkasya açılımlarını baltalamamasına özel bir itina gösterecektir.
Çünkü Atlantik'e karşı başarı elde eden politikalarımızın ana omurgasını oluşturan bu açılımlar sayesinde Türkiye; tarihi, ekonomik, kültürel, siyasi ve coğrafi sınırlarını yeniden tanımlama imkânına kavuştu.
Küresel dengelerin yeniden kurulduğu yeni bir aşamadayız. Yeni Türkiye artık
'yeni bir coğrafya konsepti'yle hareket ediyor.
Adriyatik'ten Pasifik'e, Doğu Türkis-tan'dan Aden Körfezi'ne uzanan
bu yeni coğrafyanın 'kalpgâh'ı ise
Suriye ve Irak'ın kuzeyi ile Libya, Doğu Akdeniz ve Kafkasya'dır. Buralar artık Türkiye'nin
aşılmasına izin vermeyeceği kırmızı çizgileridir. Ve öyle görünüyor ki Atlantik'in Yeni Türkiye gerçeğine göre diplomasi yürütmek dışında bir seçeneği bulunmuyor.
Aksi halde yeni sayfa daha açılmadan kapanma riski ile karşılaşabilir.