Doğu Akdeniz, Libya, Irak, Suriye ve Somali'de verdiğimiz tarihi ve siyasi mücadelemiz hiç kuşkusuz ceddimizin Haçlı zihniyetine karşı verdiği mücadelenin bir parçasıdır. Ehl-i Salib'in günümüzdeki sömürgecileri olan Fransa, ABD, Yunanistan ve İsrail şimdi de ülkemizi denizlerden kuşatmak istiyor.
Ancak bu 'emperyal oyunda' fazla ileri gidemiyorlar. Çünkü Türkiye'nin askeri gücü ve siyasi kararlılığı öyle yabana atılacak cinsten değil. Rüştümüzü Suriye ve Libya'da fazlasıyla ispatladık.
Üstelik kırılgan sistemleri hayli zorda olan Batı'nın ülkemize yönelik tam ittifak sağlaması da öyle kolay değil.
Zira küresel aktörlerden Rusya, ABD liderliğindeki bloğun Türkiye kumpaslarına ihtiyatla yaklaşırken benzer bir tutumu Çin de benimsiyor. Pekin, modern İpek Yolu'nun Avrupa'ya açılan kapısı diye gördüğü Türkiye'nin Atlantik tarafından kuşatılmasını kendi jeo-politik hedeflerine ölümcül bir darbe olarak görüyor.
Daha önemlisi Akdeniz'e kıyısı olan AB üyesi 6 ülkeden üçünün krizde bizi desteklemesidir. Yunanistan, Fransa ve GKRY'ne karşı İtalya, İspanya ve Malta bizden yana. AB dönem başkanı Almanya'nın Atina ve Paris'e göz kırpsa da son kertede Türkiye'nin elini güçlendiren bir pozisyon takındığını görmek lazım. İngiltere'nin rengini belli etmemesi de sonuç itibariyle yine bizim avantajımızadır.
Bu bağlamda Türkiye sadece küresel düzenin efendilerini zorlayan jeo-politik bir savaş vermiyor. Özellikle uluslararası finans şebekeleri ile siyonist-evanjeliklerin modern haçlılarına karşı jeo-ekonomik ve jeo-kültürel cephede de amansız bir mücadele içindeyiz. Çünkü en zor savaşın düşman devletlere veya milletlere değil uluslararası sermayeye ve finans kapitalizmin barbar çetelerine karşı mücadele olduğunu unutmayalım. Küresel finansla hareket eden siyonist-evanjelik kesimler 20'inci asrı Hristiyanlık için Afrika yüzyılı yaptılar. Bu misyonerlerin çalışmaları ile 1960'larda Hristiyan sayısı Afrika'da Müslümanları geçti.
Bu evanjelik grupların şimdiki gayeleri ise '10- 40 penceresi' adını verdikleri İslam coğrafyasıdır. Fas'tan Malezya'ya kadar uzanan bu coğrafya İslam'ın direnme kuşağıdır ve Türkiye tam da bu kuşağın kalbinde yer alıyor.
Müslüman dünyasına yönelik kıyamet senaryolarıyla, işgal, darbe ve savaş çığırtkanlığının lokomotifliğini yapan siyonist- evanjeliklerin asıl hedefi ise İslam'ın çelik çekirdeği Türkiye'yi rehin almaktır. Üstelik Türkiye, Libya açılımıyla bu kirli odakların Kuzey Afrika'daki teolojik üstünlüğünü de sarsmaya başladı.
İşte Türkiye'yi askeri ve siyasi açıdan alt edemeyen sömürgeci zihniyet önümüzdeki dönemde finans kapitalizmin ekonomik terörü ile siyonistevajneliklerin jeo-kültürel saldırılarına ağırlık verecektir.
Ne var ki küresel sistemin sonundan bahsedilen bir aşamadan geçiyoruz. Ya bu sistemin ya da insanlığın sonu gelecek. Veriler birinci ihtimali gösteriyor. Sayın Erdoğan'ın veciz şekilde ifade ettiği gibi, "Asırlardır Afrika'dan Güney Amerika'ya kadar sömürmedik yer, katletmedik toplum, zulmetmedik insan bırakmayanların devri sona eriyor. Ne yaparlarsa yapsınlar, bu adalet uyanışını durduramayacaklardır." Ve bu uyanışın liderliğini de Yeni Türkiye yapacaktır. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.