Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BERCAN TUTAR

‘Bir asrı daha kaybedemeyiz’

Anadolu'nun kapılarını açan Malazgirt Zaferi'nin 949'üncü yıldönümünü dün milletçe kutladık. Ancak aradan geçen dokuz buçuk asra rağmen Fetih Medeniyeti ile Haçlı sömürgecileri arasındaki mücadele hiç bitmedi.
Dünyanın 'jeo-politik merkezi'nde yer alan Anadolu yarımadası, geçmişte olduğu gibi bugün de hâlâ doğudan batıya güneyden kuzeye bütün bölgesel ve küresel hegemonya arayışlarının kaderini belirleyen en kritik coğrafya konumunda.
Bulunan yeni enerji kaynaklarıyla Anadolu'nun dünya siyasetindeki bu stratejik önemi eskiye nazaran daha da artmış görünüyor.
Çünkü Orta Asya, Hazar ve Ortadoğu enerji kaynaklarını dünya pazarlarına ulaştıracak üç çıkış kapısı bulunuyor. Bunlar sırasıyla Afganistan-Pakistan hattı ile Basra Körfezi ve Doğu Akdeniz'dir.
Hem bu kaynakları hem de çıkış kapılarını kontrol için son 150 yılda sayısız savaş verildi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları ile Soğuk Savaş'ın asıl hedefi de bu enerji havzaları ve yollarının denetim altına alınmasıydı.
Son olarak bu bölgelerin hâkimiyeti için 'terörle savaş' politikası devreye sokuldu. Şimdi ise dördüncü nesil savaş stratejileri ile bu havzalar fethedilmeye çalışılıyor.

***


Neredeyse bütün büyük aktörlerin ana hedefi olan bu enerji havzalarıyla nakil yollarının kalbindeki Türkiye, üç kıtayı birleştiren konumuyla ister istemez her türlü küresel güç hesapla(ş) malarında ya 'hedef alınan düşman ülke' ya da 'hizaya sokulması istenen müttefik ülke' sıfatıyla yer alıyor.
Zira ülkemiz, uluslararası güç hiyerarşisini etkileyen en önemli faktör konumundaki enerji jeo-politiğinde sadece vazgeçilmez bir destinasyon değil aynı zamanda siyasi ve kültürel dinamikleriyle 'by-pass' edilmesi çok zor olan tarihi bir aktör pozisyonunda.
20. yüzyılda Lozan parantezine alınan Anadolu'nun sahip olduğu bu eşsiz coğrafi ve jeo-kültürel avantajları tek başına Atlantik dünyası sömürdü durdu.
Ancak artık eski Türkiye yok. Batı'nın siyasi, teknolojik, askeri ve iktisadi güç tekellerini kıran Yeni Türkiye, adeta küllerinden yeniden doğdu.
Batı'nın cepheye sürdüğü iki şımarık çocuğundan İsrail'in Irak ve Suriye merkezli yeni Sykes-Picot'lardan farksız sinsi Ortadoğu senaryolarını çökerten Türkiye şimdi de Batı'nın diğer haylaz çocuğu Yunanistan'ın Ege ve Doğu Akdeniz'deki kirli tezgâhlarına (yeni Sevr'lere) geçit vermiyor.

***


Bu bağlamda Doğu Akdeniz, Ortadoğu ve Libya'da yaşadıklarımız bir tesadüf değil. Bu bölgelerde verdiğimiz savaş bilakis kökleri asırlar öncesine uzanan ve ceddimizden tevarüs ettiğimiz kutlu bir istiklal ve istikbal mücadelesidir.
Düşmanlarımınız dâhil bütün dünya bu gerçeğin farkında. Bir tek Haçlı zihniyetinin kurşun askerliğini yapan Biden kafalı işbirlikçi muhalefetimiz bu hakikati umursamıyor.
Bu çerçevede Doğu Akdeniz'deki krize sadece Türkiye-Yunanistan arasındaki gerilim diye bakmamak lazım. Esasında Türkiye ile Atlantik dünyası savaşıyor.
Yeni bir dünyanın jeo-politik haritaları oluşuyor. Küresel ve bölgesel hegemonyalar el değiştiriyor. ABD'nin hedef seçtiği Rusya, Çin ve İran'ın çevrelenmesinde Türkiye coğrafi ve kültürel açıdan hayati önemde bir aktör.
Türkiye'yi kontrol edemeyen Batı'nın rakiplerini hizaya sokması imkânsız görünüyor. Bu nedenle, ABD ve müttefikleri kendi stratejilerini hayata geçirmek için önce Türkiye'yi rehin almak zorunda.
Ancak direnen Türkiye bütün hesapları bozuyor. Direnmeli ve emperyalist hesapları çökertmeliyiz. Eğer boyun eğersek ikinci bir Sevr ile karşı karşıya kalır ve geçen asır gibi bu asrı da kaybederiz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA