Amerika'yı yangın yerine çeviren ırkçı vahşetin alevleri beyazların hegemonyasını simgeleyen Beyaz Saray'a da ulaştı. ABD'nin siyasi mabedine yürüyen protestocular Amerikan bayraklarını ateşe verdi. Bir polisin 25 Mayıs'ta Minneapolis kentinde kamyon şoförü siyahi George Floyd'u (46) dizleri ile boğarak öldürmesinin yol açtığı infial ülkeyi adeta savaş yerine çevirmiş durumda.
Beşinci gününe giren isyanda iç savaş tehdidi giderek yükseliyor. Çünkü protestoların kısa sürede sisteme başkaldırıya dönüşmesi devletteki paniği daha da artırdı. Kritik yerlerde askerler sokağa inerken birçok eyalette OHAL ilan edildi. Ancak korona kısıtlamalarına ve sıkı güvenlik önlemlerine rağmen patlayan öfke bir türlü durdurulamıyor. Zira bu gösteriler polis terörüne yönelik tepkinin yanı sıra devletin organize ırkçılığına, salgınla birlikte artan işsizliğe ve çöken sağlık sistemine de topyekûn bir isyanı temsil diyor.
McDonald'sın, Hollywood'un, blue jean'lerin, Coca-Cola, CIA, CNN, NBA, Google, Microsoft, Facebook, Twitter, NASA ve Pentagon'un ülkesi Amerika temellerinden çatırdıyor. Bir avuç Yahudi-Hıristiyan zümreye hizmet eden siyonist-evanjelik kapitalizm ile neo-liberal piyasa uygarlığının balayı dönemi bitiyor.
***
Korona virüsü ile birleşen ırkçılık virüsü, Amerikan toplumunun bilinçaltına attığı her tür haksızlık ve öfkeyi bir anda gün yüzüne çıkardı. Fransız filozof Jacque Ranciere, 'On The Shore of Politics/Siyasetin Kıyısında' adlı kitabında, sınıf mücadelesi ve ideolojik kamplaşma gibi siyasi ihtirasları geride bırakıp tarihi bir toplumsal sözleşmeye ulaştıkları yalanını ballandıra ballandıra anlatan düzenbaz liberal devletlerin, şu sıralar ABD örneğinde gördüğümüz üzere nasıl bir anda ırkçı siyasetin en arkaik biçimiyle geri döndüklerinden bahseder.
Nitekim dünyaya iki asırdır demokrasi, özgürlük ve hukuk nutukları atan ABD'nin ekonomi-politik sistemi bugün postmodern ırkçılığın bütün semptomlarını gösteriyor. Neredeyse her alanda ABD'nin ertelenmiş intiharına tanıklık ettiğimiz bir süreçten geçiyoruz. Yankeeler bir bakıma 'balkanlaştırdıkları' dünyanın kaderini yaşıyor.
Doğu coğrafyasının normu haline getirilen etnik çatışmalar, mezhebi kıyımlar, ekonomik sömürü ve iç savaşlar artık Amerikan topraklarında boy veriyor.
Dolayısıyla bugün ABD'nin liberal ve ırkçı kültürü arasında bir ayırım yapmak; yani birini legal ötekini illegal saymak tam bir ikiyüzlülüktür. Bu kinik siyaset bundan sonra zevahiri de kurtaramayacaktır.
***
İşte bu yüzden ABD'deki protestoların rotası eğer kendi içinde bir amaca dönüşüp insanların bilincini yükseltmezse neden sonuç ilişkisi yine ters yüz olacak ve ırkçı statüko varlığını daha da güçlenerek devam ettirecektir.
Ve eğer rejimin ırkçı özü sarsılmazsa insanlar enerjilerini yeniden birbirlerinin kültürel farklılıklarıyla savaşmaya (kulturkampf) harcayacaklardır. Haliyle gemisini yürüten neo-liberal düzenin manipüle ettiği kitleler feminizm, etnik haklar, farklı sosyal ve kültürel hayat tarzları ile çevrecilik adına mücadeleye koşulacaklardır. İster istemez bu kültürel çatışma hali de sistemin temelindeki sömürüyü tekrar görünmez kılacaktır. Şimdilik isyanın nereye varacağını kestirmek güç.
Ancak ABD'nin tarihten aldığı molanın bittiğine dair son zamanlarda yığınla makale ve kitap yazılıyor. Müzmin Amerikan gramofonları ve bazı akademik ç-akıllar dışında çoğu kimse ABD'nin hegemonik ölümünün gerçekleştiği kanısında. Zira Amerikalı elitlerin böbürlenerek 'Gott mit uns/Tanrı bizimle' dediği o dönemler artık mazi oldu,