Korona salgınına bel bağlayan felaket tellallarının hevesleri yine kursaklarında kaldı. Salgına karşı sergilenen üstün başarı iç ve dış düşmanlarımızın kimyalarını alt üst etti. 'Erdoğansız Türkiye' senaryoları suya düşünce yine zıvanadan çıktılar.
Travmaları derinleşen çevreler için en kötüsü ise Suriye'nin ardından Libya'da da dengeleri değiştiren Türkiye'nin korona sonrası küresel sistemin en güçlü adaylarından biri olarak belirmeye başlaması.
Düşmanlarımız da biliyor ki bütün gözler yeni dünyanın umudu haline gelen Türkiye'de. Hatta daha şimdiden Türkiye'nin Çin'e alternatif yeni küresel üretim merkezi olmasına yönelik hazırlıklar başlamış durumda. Yüzyıllık hesapları alt üst olan köle ruhlu batıcı muhalefet işte bu yüzden histerik hezeyanlar içinde.
Dışarıdaki efendileri adına darbe imasında bulunup darağacı mesajları veren bu yerli mutantlar, ekonomimize saldıran küresel finans çetelerinin gönüllü birer siyasi taşeronu olarak çalışmaktan hiç de hayâ etmiyorlar.
***
Darbe çağrıları ile ekonomik saldırıların dışarıdan ve içeriden eş zamanlı olarak devreye sokulması aslında
Başkan Erdoğan ile hesabı olanların ne kadar sıkıştıklarının da işareti sayılır. Bu nedenle Erdoğan'ın her hamlesi
öfkelerini daha da kamçılıyor. Ancak ne yapsalar da
Türkiye'nin çağı adım adım geliyor.
İslam dünyası ile bölgesinin lider ülkesi olan Türkiye her krizde daha da büyüyerek
küresel bir güce dönüşüyor. Bunu gördükçe kuduruyorlar. Zira Başkan Erdoğan liderliğindeki
Türkiye'nin bileğini bükemeyeceklerinin farkındalar.
İşte bu yüzden
dünya yıkılsa bir araya gelemeyecek odaklar tıpkı
Gezi ve 15 Temmuz darbe girişiminde olduğu gibi yine
Sayın Erdoğan'a
karşı aynı anda kılıç çekiyor.
Pavlovcu refleksle hareket eden bu iç ve dış düşmanlar ülkemize ve liderine karşı yine
tek yumruk halindeler.
Soros'un milisleriyle Ergenekoncular,
burjuvalarla sosyalistler,
muhafazakârlarla siyonist- evanjelikler, darbeci FETÖcülerle
liberaller ve ulusalcı
CHP ile
PKK'lılar
Reis'e karşı omuz omuzalar.
***
Şimdi
tasması Washington ve Londra'daki bazı kirli lobilerin elinde olan bu
farklı çevrelerin Erdoğan'a ve
Türkiye'ye saldırmasındaki
senkronizasyon bir tesadüf olabilir mi?
Elbette değil. Bu sistematik saldırıların temelinde
üç önemli faktör yatıyor.
İlki Erdoğan'ın içeride ve dışarıda çatışma yerine
insan temelli bir adalet ve kalkınma anlayışını hayata geçirmesi...
İkincisi Erdoğan'ın izlediği stratejiyle İslam ülkelerinin de kalkınabileceklerini Türkiye örneğinde ispatlaması...
Üçüncüsü de emperyal sistemin Suriye, Irak ve
Doğu Akdeniz'deki
sömürgeci planlarına ağır darbeler indirmesi...
Bu bağlamda Sayın Erdoğan'ın izlediği siyaset bölge ile ilgili hesabı olan kolonyal aktörlerin bütün planlarını yerle bir ediyor. Çünkü emperyal güçler için
asıl mesele hedef alınan ülkelerin
darbeci Sisiler veya soykırımcı Esadlar yoluyla vesayet altına alınmasıdır.
Ne var ki sadece oyuncuları değiştirerek
eski sömürüyü yeni aktörlerle devam ettirme tezgâhı artık Türkiye'de işlemiyor. İşte Başkan Erdoğan'a yönelik hayâsız saldırıların temelinde onun ülkesini işgalci canavarlara kurban vermemesi,
zalimlere karşı her zeminde mazlumları ve Hakk'ı savunması yatıyor.