Geçen yüzyılda olduğu gibi 21. yüzyılın küresel siyasetinin güç merkezinde yine petrol ve gaz var.
Enerji kaynaklarının çıkartılması, enerji havzalarıyla yollarının kontrolü ve enerji pazarlarından pay kapma konusundaki küresel mücadele her geçen gün daha da kızışıyor.
Bu nedenle küresel güçlerin enerji politikaları her açıdan dış politikalarının da belirleyici mihveri haline geldi.
Özellikle Türkiye'ye komşu enerji zengini bölgelerde devreye sokulan emperyalist stratejiler, ulusal çıkarlarımız açısından jeo-politik yaklaşımları elzem hale getiriyor.
Dolayısıyla Türkiye, bekasına yönelik 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminden sonra ihmal ettiği jeo-politikaya muhteşem bir dönüş yaptı.
Suriye'ye yönelik harekâtlardan sonra ülkemizin en çok ses getiren jeo-politik hamlesi S-400 füzelerinin alımı, TANAP, Türk Akımı ve nükleer santral projeleri ile Libya anlaşması oldu.
Ezber bozan bu hamlelerle Atlantik'in Doğu Akdeniz'deki kirli senaryolarına ağır darbeler indiren Türkiye, devreye soktuğu yeni savunma konseptiyle küresel siyasette stratejik açıdan 'oyun kurucu' bir noktaya geldi.
***
Dünyadaki petrol kaynaklarının yüzde 95'inin keşfedilmiş olduğu bir dönemde Irak'ın kuzeyindeki Kürt bölgesi ile Suriye'den Tunus'a uzanan Doğu Akdeniz hattında özellikle de Kıbrıs çevresindeki Filistin, Mısır, Lübnan ve İsrail açıklarında keşfedilen devasa yeni rezervler küresel oyunun mahiyetini tamamen değiştirdi.***
Bakmayın siz ABD'nin Libya geriliminde arka planda durmasına... ABD'nin asıl gayesi Rusya ve Türkiye'ye karşı Akdeniz'de yeniden tek egemen aktör haline gelmektir.