Başlıktaki tanımlamalar bu üç ülkenin ABD liderliğindeki Atlantik dünyası için ifade ettiği jeo-politik tehlikeleri anlatmak üzere kullanılıyor.
Türkiye'nin izlediği bağımsız politikaların küresel statükoya baskısı tsunamiye, Rusya'nınki hortumlara, Çin'inki ise iklim değişikliğine benzetiliyor.
Atlantik'in vesayet zincirlerini kıran Türkiye'nin emperyal sistem içinde yol açtığı tsunamilerin etki sahası sanıldığından da geniş oluyor bazen.
Son olarak Türkiye'nin NATO'nun olası bir Rus saldırısına karşı Baltık ülkeleri ve Polonya ile ilgili savunma planını bloke etmesi Atlas Okyanusu'nun her iki yakasında da büyük yankı uyandırdı.
Eleştirilere yanıt veren askeri yetkililer, sınırlarımızı tehdit eden terör örgütleri PKK/YPG'ye karşı NATO'da hazırlanan savunma planlarına da ABD'nin rezerv koyduğunu hatırlattı. Haliyle Ankara'nın kendi savunma planları onaylanmadan NATO'nun başka bir planının onaylanmasına asla izin vermeyeceğini net bir dille ifade etmesi Brüksel'i sarstı.
Özellikle Kuzey Afrika, Ortadoğu, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya ve Güney Asya gibi Müslüman coğrafyalarda 'çelik çekirdek' işlevi gören Türkiye, oluşma aşamasındaki yeni küresel sistemin en baskın kutuplarından birisi olarak daha şimdiden genel kabul görüyor.
***
Diğer yandan Rusya'nın Çin ve Türkiye ile kurduğu yeni stratejik ilişkiler Moskova'yı 1980'lerdeki gibi yeniden çekim merkezi haline getirdi.
Mısır, Ürdün, Lübnan, Fas, Suriye ve Tunus'ta
'rossotrudnichestvo' denilen kültür merkezleri açan Rusya, bu sayede doğal hinterlandı konumundaki Doğu Avrupa, Balkanlar ve Orta Asya'yı aşarak nüfuz alanını
Doğu Akdeniz üzerinden Kuzey Afrika'ya doğru artırmaya başladı.
Hindistan, Türkiye, Çin ve İran'a en son füze teknolojilerini transfer eden Moskova, ABD'nin en yakın müttefiki sayılan İsrail, Suudi Arabistan, Mısır, Almanya ve Fransa gibi ülkelerle de
'ezber bozan ilişkiler' kurmuş durumda.
Ne var ki ABD'nin asıl kabusu küresel jeo-politikada adeta iklim değişikliğine yol açan Çin. Tarihinde ilk kez ekonomik olarak kendine denk bir aktörle savaşa tutuşan
ABD'nin tek şansı Rusya ve Türkiye'yi Pekin'e karşı yanına çekmesi. Ancak reel-politik veriler bunun neredeyse imkânsız olduğuna işaret ediyor.
***
Lowy Institute'ın mayısta yayımladığı
'Asya Güç Endeksi 2019' raporuna göre ABD'nin bir savaş çıkmadığı sürece Çin'in Asya'daki yükselişini durdurması olanaksız görünüyor.
Amerika hâlâ
Asya Pasifik bölgesinin askeri lideri olsa da arkasından
Çin geliyor. Üstelik ekonomik olarak
ABD'yi yakalayan Çin, diplomatik skalada
da ilk kez ABD'yi solladı.
Yine Lowy Institute'un dün yayımladığı
diplomatik misyon listesine göre Çin 276 temsilcilikle ilk sırada yer alırken
ABD ise 273'te kaldı.
Listede ABD'yi
Fransa ve Japonya izlerken Rusya beşinci oldu. İngiltere, Almanya, İspanya,
İtalya ve Brezilya'yı geride bırakan
Türkiye ise 234 diplomatik misyon ile altıncı sırada yer aldı.
Dolayısıyla
Türkiye, Rusya ve Çin triosunun her alandaki yükselen
baskısı Atlantik'teki çatlağı daha da
derinleştiriyor. Bu üç yönlü pres nedeniyle
ABD ve Avrupa artık
aynı yatakta farklı rüyalar gören çiftlere benzemeye
başladı. Bu bağlamda Batılı
siyasilerin durumu tıpkı
Titanic batarken hâlâ çalmaya devam eden müzisyenin trajedisini andırıyor.