Dünyayı saran isyanların önümüzdeki süreçte daha da şiddetlenmesi ve mevcut krizlerin daha da derinleşmesi kaçınılmaz görünüyor.
Çoğunlukla dünyanın sömürgeleştirilen iki bölgesi olan İslam coğrafyası ile Latin Amerika'da baş gösteren protestolar en nihayetinde ABD ve Avrupa gibi emperyal merkezlere de yayılacak.
Hong Kong'da başlayan gösterilerin de işaret ettiği gibi 'barışçıl yükseliş'in yeni küresel yüzü olarak lanse edilen Çin bile istikrar sağlamada zorlanıyor. Çünkü dünya çapında yapısal bir problem söz konusu. ABD ve AB'nin hegemonyasına meydan okuyan BRICS veya ŞİÖ (Şanghay İşbirliği Örgütü) gibi organizasyonların sözleşme metinlerine bakıldığında, BM ile ifadesini bulan küresel statükonun bütün normlarına sadık kalacaklarını beyan ettiklerini görüyoruz.
Türkiye dışında kimse 'dünya beşten büyüktür' diyemiyor. Her ne kadar yeni küresel kutuplar olarak öne çıksalar da Rusya ve Çin gibi revizyonist aktörlerin temel amacı, BM şemsiyesi altında Atlantik sistemi ile küresel bir uzlaşıya varmaktır. Buna özetle yeni küresel yönetişim talebi deniliyor. Ancak yeni stratejisini 'Önce Amerika' diye ilan eden ABD'nin kimseye rahat vermeyeceği çok açık.
***
Terörle savaş döneminden sonra halkların kendi rejimleriyle savaşının başladığı farklı bir aşamaya geçiyoruz. Mısır ve Bolivya'da örneğini gördüğümüz bu stratejiye 'yeni tarz terörizm' de diyebiliriz.***
Kargaşanın tohumları sadece Irak ve Bolivya gibi hedef seçilen ülkelerde değil Latin Amerika'nın en istikrarlı ülkesi Şili ile Singapur'dan sonra Uzakdoğu Asya'nın en zengin ülkesi Hong Kong dahil her yerde filizlenebiliyor.