Türkiye'nin merkezinde yer aldığı Doğu Akdeniz havzası, 21. yüzyılın küresel enerji jeo-politiği ile büyük güçler arası rekabetin ana cephesi haline geliyor.
Bu tablo bize geçen asır olduğu gibi günümüzde de küresel siyasetin en önemli faktörünün yine enerji kaynaklarına hâkimiyet olacağını gösteriyor.
Zira büyük güçlerin yükselişi veya düşüşü ile yeni ittifakların kurulması ve bu bağlamda savaşların ana lokomotifi her zaman enerji kaynakları oldu.
Çünkü güçlü bir devlet olmanın yolu enerji sorununu çözmekten geçiyor. Ve modern tarihteki her tür uluslararası düzenin enerji kaynaklarına göre dizayn edildiğini unutmayalım.
1859'da ABD'nin Pensilvanya eyaletinde açılan ilk petrol kuyusundan sonra küresel güç dengesi dramatik şekilde değişmeye başladı.
Özellikle 1908 yılında İngilizlerin İran'da ilk petrol kuyusunu faaliyete geçirmesiyle birlikte yeni bir çağın da kapısı aralandı.
1911'de Denizcilik Bakanı olan Winston Churchill, Alman gemilerinden daha hızlı olsun diye İngiliz gemilerinin yakıtını kömürden petrole çevirdi.
Bu karar, dünya üzerinde günümüze kadar devam eden ve şu an maruz kaldığımız bir çok felaketin işaret fişeğidir aynı zamanda.
***
İngiltere'nin
Galler'den kömür yerine İran'dan
petrol akışına öncelik vermesinden
sonra bir bütün olarak İslam dünyası Batı'nın
boy hedefi haline geldi.
I. ve II. dünya savaşlarının asıl nedeni de Churchill'in kömürden petrole geçiş tercihidir. II. Dünya Savaşı'ndan sonra da enerji temel alınarak küresel sistem yeniden inşa edildi.
Avrupa, enerji konusunda ortak hareket etmek üzere sonradan AB'ye dönüşen Avrupa Ekonomik Topluluğu'nu (AET) kurdu.
Petrol ve doğal gaz, keşfedildiği günden bu yana
küresel siyasetin adeta mihenk taşı konumunda. Enerjinin kontrolü yüzünden sayısız savaşlar çıktı, çıkıyor ve öyle görünüyor ki daha pek çoğu da yolda.
Nitekim 1990'larda durgunluğa giren ABD, Körfez Savaşı ve 11 Eylül 2001'den sonra devreye soktuğu terör stratejisiyle
Hazar'dan Aden'e uzanan enerji havzalarını kontrol etmeye çalıştı.
Fakat umduğunu bulamayan ABD şimdi
Suriye kıyılarından Tunus'a uzanan enerji zengini
Doğu Akdeniz havzasında hegemonyasını yeniden inşa etmeye çalışıyor. Bir bakıma
bu çağın küresel jeo-politikasının ana cephesi Doğu Akdeniz havzası olarak belirlenmiş
görünüyor. Yapılan tahminlere
göre Doğu Akdeniz'de keşfedilen
rezervler
bütün Avrupa'nın 180 yıllık gaz ihtiyacını karşılayacak zenginlikte.
***
Ne var ki ABD'nin
İsrail, Yunanistan, Fransa, İngiltere ve Mısır gibi ülkelerle
Doğu Akdeniz'de izlediği strateji
sadece Türkiye'yi değil Rusya ile yakın işbirliği içindeki Çin, Hindistan ve Almanya gibi
aktörleri de hedef alıyor.
Çünkü Türkiye'yi Doğu Akdeniz'deki denklemin dışında tutmaya çalışan ABD'nin en önemli amaçlarından biri de
Avrupa'nın Rusya, Orta Asya ve Ortadoğu'ya olan enerji bağımlılığını sona erdirmek.
Rusya başta olmak üzere hedef konumundaki enerji zengini ülkelerle
Çin gibi tüketici aktörler bu yüzden
Türkiye ile birlikte hareket ediyor.
Hem enerji zengini bölgelerin merkezindeki hem de Asya ve Avrupa gibi enerji tüketicisi kıtaların kavşağındaki
eşsiz coğrafi konumu nedeniyle Türkiye'nin Doğu Akdeniz enerji denkleminden dışlanması adeta
eşyanın tabiatına aykırıdır.
Bu anlamda ABD'nin Doğu Akdeniz'de
Türkiye'yi 'by-pass' ederek enerji kaynaklarını ve güzergâhlarını kontrol yoluyla rakiplerini dizginleme projesi de hüsranla sonuçlanacaktır.
Tıpkı
Ortadoğu'da Türkiye'yi güneyden kuşatmaya dayalı '
terör ile savaş stratejisi'nin çökmesi gibi...