Bir asır önce Sykes-Picot Anlaşması'yla Osmanlı İmparatorluğu'nun Ortadoğu'daki topraklarının paylaşılmasına yol açan din, kültür ve maddi çıkar temelli mülahazaların aynısını Suriye'de de yaşıyoruz. Vesayet altındaki Türkiye, hayat sahasındaki bu emperyal projelere on yıllarca seyirci bırakıldı. Şimdi ise hem sahada hem masada eli en güçlü olan aktörlerden biri konumundayız.
Bir bakıma emperyal güçlerle Türkiye'nin 1923'te Lozan Antlaşması ile paranteze alınan mücadelesi yeniden başladı. Türkiye'nin kararlı ve bağımsız hamleleri sonucunda bugün Suriye'de yüzyıl önceki kirli senaryolar artık geçerliliğini yitiriyor. Suriye'nin geleceği, siyasi istikrarı ve toprak bütünlüğü konusunda Rusya ve ABD ile yürütülen mekik diplomasisi bunun en bariz kanıtı. Nitekim bu ay içinde Donald Trump ile iki kez görüşen Başkan Erdoğan dün de Rus lider Putin ile Moskova'da bir araya geldi.
***
Ancak ülkemizin Suriye'de
ABD ve
Rusya karşısında elde ettiği ağırlık bazılarının kimyasını bozuyor. Biz sınırımızdaki
terör koridoruna geçit vermeyip emperyal planları bozdukça düşmanlarımızdan önce
içimizdeki İrlandalılar öfke nöbetine tutuluyor.
Daha şimdiden "Trump'ın Suriye'den çekilme ve güvenli bölge kararı pratik değeri olmayan boş bir tartışma. Türkiye'nin Rusya ile vardığı İdlib mutabakatının da bir geleceği yok" demeye başladılar.
Kıblesi Brüksel, Moskova, Washington veya Şam olanlar Türkiye'nin Suriye'de dengeleri lehimize değiştiren oyun kuruculuğu karşısında çılgına dönmüş halde. Kimi Paris kimi Londra kimi Tahran kimi Şam kimi Washington kimi de Moskova'nın şablonlarıyla sabah akşam
ahkâm kesiyor.
***
Hemen belirtelim ki bu
bir söylem çoğulluğu değil.
"Allah'tan Türkiye var" diyen milyonlarca insanın duası karşısında histerik refleksler gösteren bu zihniyetin temsilcilerinden biri
Amerika'nın Sesi'ne yaptığı açıklamada ülkemizin çok yönlü diplomatik başarılarını '
şizofrenik dış politika' diye yaftalıyor. Türk akademisyen sıfatıyla konuşan bu kişinin asıl rahatsızlığı ise Türkiye'nin
ABD'den bağımsız bir siyaset izlemesi.
Oysa aklı başındaki dünya ülkemiz sayesinde Suriye'deki trajedinin siyasi çözüme doğru evrilmesini alkışlıyor. Dolayısıyla hakikat, erdem ve adalet yerine
kendi vehimlerini dünyaya evrensel ilkeler diye pazarlayanların yol açtığı
'gerçeğin çürümesi' süreci artık durduruldu.
Bu nedenle yerli ve yabancı taşeronların bütün kirli projeleri birer birer akamete uğruyor.
Örneğin ABD Başkanı Trump bu ölümcül dilemmayı Suriye'den çekilme kararı alarak aşmaya çalışıyor. Bu bağlamda
Pentagonculuk oynayan yerli taşeronlara da içine yuvarlandıkları
girdaptan çıkış tavsiyem George Orwell'ın şu
ünlü aforizması olacak... "Bir savaşı bitirmenin en iyi yolu onu kaybetmektir."