Ortadoğu ve Afrika başta olmak üzere Batı dışı dünyada görmeye alıştığımız siyasi kaos, iç savaş, ekonomik karmaşa ve sosyal çatışmalar artık Avrupa ve ABD'nin de rutini haline gelmeye başladı.
Donald Trump, ABD'nin II. Dünya Savaşı'ndan sonra inşa ettiği dünya düzenini kendi eliyle yıkarken postmodern bir masal olarak başlayan Avrupa Birliği (AB) projesi ise giderek bir kabusa dönüşüyor.
Özellikle İngiliz parlamentosunun önceki günkü oylamada AB ile vardığı birlikten çıkış anlaşmasını (Brexit) reddetmesi üzerine Londra ve Brüksel hattındaki siyasi çatlak daha da derinleşti.
İngiltere'nin AB'den ayrılık sürecine dair tartışmalar akıllara Yugoslavya ve Sovyetler Birliği'ndeki (SSCB) dağılma senaryolarını getiriyor.
Zira bu saatten sonra AB'nin varlığını devam ettiremeyeceği çok açık.
Muhtemelen önümüzdeki süreçte Avrupa ya silahlı ırkçılığın ya da en hafifiyle örneğini Fransa'da gördüğümüz Sarı Yelekliler'dekine benzer sosyal ve ekonomik çatışmaların girdabına yuvarlanacak.
***
Brexit'e kadar AB projesi bir entegrasyon başarısıydı.
Hemen herkes AB'nin yeni üyelerle bütünleşme ve genişlemesiyle ifade edilen entegrasyonun
tersine çevrilemez bir süreç olduğuna inanıyordu.
Ve bu süreç
"Avrupa'nın Brejnev doktrini" olarak biliniyordu.
Çünkü Brejnev doktrinine göre sosyalizmin kurulduğu bir ülkede yıkılmasına asla müsaade edilemezdi.
Ancak Brejnev doktrini nasıl Yugoslavya'da yerle bir olduysa AB'nin entegrasyon tezleri de Brexit'le birlikte tuzla buz oldu.
Şimdi uzmanları meşgul eden ana düşünce
Avrupa'nın parçalanması denilen
dezentegrasyon çalışmaları. Acımasız gerçek şu ki Avrupa'nın geçen yüzyılı entegrasyondan çok dezentegrasyon örnekleriyle doludur.
Avusturya- Macaristan imparatorluğu ile Yugoslayva ve SSCB bunun ilk akla gelenleri.
***
Avusturya-
Macaristan farklı halkların filizlenen
self-determinasyon arzusunu merkezi monarşi çerçevesinde taşıyamadığı için yıkıldı.
Yugoslavya ve SSCB ise bünyesindeki farklı ulusal gruplardan
aşırı külfet- paylaşımını dayatan
bürokratik sosyalizm nedeniyle parçalandı.
AB örneğinde ise sorun
Avrupacılık ideolojisidir.
Yani Almanya ve Fransa merkezli
liberal bürokratik egemenliğin Hırvatistan, Macaristan, Polonya, İtalya ve Yunanistan gibi ülkelerdeki
ulusal iradeyi temsil eden demokratik egemenliği dışlamasıdır.
İyi zamanlarda buna izin veriliyordu. Ne var ki göçmen sorunu ve ekonomik krizler işleri ters yüz etti.
AB'de şu an
orman kanunları geçerli. Güçlü
ülkeler zayıflara kendi kararlarını
dayatıyor. Ortak kararlar
alınamadığı için
kurumlar felç olmuş durumda.
Yönetişim krizi derinleşen AB artık refah
ve istikrar üretemiyor.
Demokrasiye ve insan haklarına bağlılık vaadi sona erdi. Avrupa'nın liberal
değerleri
İslam düşmanlığı ve göçmen karşıtlığıyla beslenen bir ırkçılığa gelip demirlemiş halde.
Yugoslavya ve Sovyetler Birliği de AB'nin şu an boğuştuğu sorunlarla karşı karşıya kaldı.
Ama sorunlar çözülemediğinden SSCB'de üyeler birlikten ayrıldı.
Yugoslavya'da ise iç savaşlar çıktı.
Krizlerini aşamayan AB'nin akıbeti de bu iki sondan biri olacak.