Donald Trump ile Başkan Erdoğan'ın 14 Ocak'taki konuşmasından sonra ABD ile Suriye eksenli ilişkilerdeki uzlaşma konjonktürel mahiyeti de aşan bir düzeye geçti.
Öyle anlaşılıyor ki ABD ve Türkiye arasındaki mekik diplomasisi uzun vadede de hızını koruyacak.
Fakat şimdilik gözler Sayın Erdoğan'ın 23 Ocak'ta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yapacağı görüşmeye kilitlenmiş durumda.
Bazı kalemler Suriye meselesini Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkilerde karmaşık bir dosya diye lanse etse de S-400 füzeleri, Akkuyu Nükleer Güç Santrali ve Türk Akımı gibi başlıklarda ulaşılan stratejik otonomi her iki ülkeye de bütün pürüzleri aşmada kritik bir kolaylık sağlıyor.
Bu bağlamda Atlantik'e karşı Avrasya jeopolitiğindeki Türk-Rus ortaklığı Suriye'yi kat be kat aşan bir derinliğe sahip.
Ayrıca Amerikan yönetiminin ekonomik kuşatması altındaki Rusya'nın dünyaya ve Avrupa'ya açılan en stratejik kapısının Türkiye olduğunu da unutmayalım.
Haliyle ABD ile varılan güvenli bölge anlaşmasının Türkiye'yi Suriye'de Rusya ile karşı karşıya getireceği yorumları sadece meşum bir temenniye işaret eder.
O yüzden bu tür afaki çıkarımların hem mevcut hem gelecekteki reel-politik dinamiklerle bağlantısı oldukça zayıf.
Şu ana kadar iki ülke farklı görüşlere sahip olmalarına rağmen tüm sıkıntı ve sorunlarını aşmayı bildi.
Çünkü Rusya ve Türkiye'nin işbirliği yapması yalnızca bölgesel gerginliklerini çözmeye hizmet etmedi.
Çarpan etkisine sahip olan bu stratejik ortaklık her iki ülkenin küresel siyasetteki rollerinin daha fazla artmasına da yol açtı.