Uluslararası ilişkilerdeki belirsizlik hızla ortadan kalkmaya ve küresel cephede saflar netleşmeye başladı.
Türkiye, Rusya, Çin, İran ve Almanya'dan oluşan ABD karşıtı blok her geçen gün daha çok ete kemiğe bürünüyor.
Bu yeni dünyanın mimarının trajik bir şekilde ABD Başkanı Donald Trump olduğunda ise hemen herkes hemfikir.
Zaten Batılı başkentlerde bu konuyla ilgili daha şimdiden geniş kapsamlı bir literatür oluştu bile.
Nitekim "Trump'ın izlediği agresif politikalarla yeni küresel sistemin doğuşuna yol açan kişi olduğu" yönündeki bir soruya ABD'nin eski dışişleri bakanlarından Henry Kissinger, "Bu ironik olurdu. Ama imkânsız da değil" diye yanıt vermiş. ABD'nin ters tepen Çin açılımının babası sayılan Kissinger'a bu sorunun yöneltilmesi boşuna değil.
Çünkü diplomaside "Kissinger'ın kabusu" denilen Washington karşıtı ittifak artık bir realite.
Bir yanda ABD diğer yanda ise Rusya, Çin, Avrupa, İran ve Türkiye'den oluşan yeni bir küresel cephe var.
***
Bu kapsamda,
Trump'ın irrasyonel Türkiye düşmanlığıyla bir bakıma kendi
ülkesine şah-mat çektiği yorumları revaçta.
Örneğin ABD'nin tanınmış
Ortadoğu uzmanlarından
Leon Hadar,
Spactator USA'deki yazısında,
"Çin ve Türkiye neden bu kadar önemli?" diyenlere
"Aptallar! Siz hiç Ortadoğu haritasının bir kopyasına şöyle bir göz attınız mı? Türkiye öyle bir ülke ki Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu, Akdeniz ve Karadeniz'in tam kavşağında yer alıyor.
Rusya'nın sıcak denizlere açılan kapısı ve komşusu konumunda. Enerji güvenliğinin kilit ülkesi ve koridoru aynı zamanda.
NATO'nun ikinci büyük ordusu" diye
sert ve istihza dolu bir çıkışta bulunuyor.
Ülkemizin jeo-politik değerini ve küresel sistemdeki ağırlığını birkaç cümlede özetleyen Hadar,
Türkiye'nin Asya ile Avrupa kıtaları arasında sadece bir köprü değil aynı zamanda çok çetin bir bariyer olduğunu unutan ABD'nin yaptığı tarihi hatanın bedelini ağır biçimde ödeyeceğini de üzülerek hatırlatıyor.
Beyaz Saray'ı topa tutan
Leon Hadar bir yandan da Çin ve Türkiye'yi Rusya'ya karşı kendi yanına çekmede acze düşen ABD'nin içler acısı haline ağıt yakıyor.
***
Halbuki Türkiye sadece
Soğuk Savaş döneminde değil 11 Eylül 2001 saldırılarıyla başlayan süreçte de ABD'nin en hayati müttefiki konumundaydı.
Şimdi Amerikan yönetimi bu imkândan yoksun kalmanın çaresizliği içinde.
Üstelik Türkiye'nin
Rusya ile gelişen özel ilişkileri nedeniyle Washington'u
hafakanlar basıyor.
Son olarak Rusya lideri Putin, Türk heyetini önceki gün Kremlin'de kabulünde, "
Türkiye ile ilişkilerimiz hem derinleşiyor hem de yeni içeriklerle zenginleşiyor" dedi.
Rus liderin sarf ettiği bu sözler eminim ki
ABD'nin yarasına adeta tuz biber ekmiştir.
ABD, ta en başından
Ankara ve Moskova arasındaki yakınlığı baltalamak için her tür tezgâhı devreye sokmaktan çekinmedi.
Ancak şu ana kadar başarılı olamadı.
Bunun en büyük nedeni ise Türkiye ve Rusya'nın ABD'ye karşı izlediği
'stratejik otonomi' politikasıdır.
Bu strateji sayesinde iki ülke arasında giderek derinleşen işbirliği
çok kutuplu dünya düzeninin önündeki engelleri de birer birer elimine ediyor.
Hatta bu engelleri bazen karşı çıktıkları
sistemin bir çarkı haline bile getiriyor.
Tıpkı Trump örneğinde olduğu gibi...