Sanrılarına iman eden ABD gibi 'emperyal kovboylar' için gerçeğin bir önemi yoktur. Zira onların zihni, yalan ve hileyi kara para gibi aklayan her tür tezgâhın ana karargâhıdır. Bu nedenle ne zaman hakikat ve adaletten bahsedilse hemen tabancalarını çekerler.
Ancak döviz kuru saldırısında son kurşunlarını da harcayan ABD'nin cephaneliği artık boş. Yunanistan, İsrail, S. Arabistan, Mısır ve BAE gibi aktörler dışında Türkiye'ye doğrudan ateş edebileceği silahı kalmadı. Ne var ki bu aktörlerin, efendileri ABD'nin yapamadığını yapıp Türkiye'yi dize getirmeleri çok zor. Bir papaz bahanesiyle Türkiye'nin bağımsız jeo-politik tercihlerini stratejik hedef tahtasına koyan ABD'ye karşı asıl savaş ise yeni başlıyor. Zira küresel güç haritalarının yeniden çizildiği ve ittifakların yeniden yapılandırıldığı bir dönemde ABD ve Türkiye dâhil bütün aktörlerin hedefi, geleceğin dünyasında söz sahibi olmaktır.
***
Bu anlamda ABD'nin yeni küresel güç savaşında
en zorlu cephelerinden biri Türkiye. Çünkü global sahnede jeo-stratejik değeri en yüksek aktörlerden biri olan Türkiye'nin hedef seçilmesi hem küresel merkezde hem de onun periferisinde
tehlike çanlarının çalmasına yol açtı.
Türkiye'nin tetiklemesiyle belki de tarihte ilk kez bu denli büyük çapta bir
ABD karşıtı blok oluştu.
Rusya, Çin, İran ve Almanya'dan oluşan ülkeler ABD'ye kazan kaldırmış durumda. Burada Türkiye'nin ABD'ye karşı devreye soktuğu üç önemli silahının etkili olmasının ülkemize verilen küresel desteğin artmasında kritik rol oynadığını göz ardı etmemek lazım.
İlk silahımız Türkiye'nin güçlü kamu maliyesi ile ekonomisini dış şoklara karşı daha da güçlendirmesiydi. Unutulmamalı ki son
döviz kuru manipülasyonunu bu güçlü kamu maliyesinin sergilediği direniş ile alt ettik.
İkinci silahımız yeni ve güvenilir partnerler ile yola çıkmaktı. Rusya, İran, Çin, Katar ve Almanya'nın son saldırılarda ülkemize verdiği destek, Ankara'nın yeni tercihlerinin ne kadar sağlam olduğunu bir kez daha kanıtladı.
Üçüncüsü de dolar eksenli ekonomik büyüme yerine TL merkezli yeni bir kalkınma modeline geçme iradesidir.
***
Gerçekten de 15 Temmuz'dan sonra olduğu gibi ABD'nin ekonomik saldırısından sonra da Türkiye batılı müttefiklerini değil
Rusya, Çin, İran ve Katar'ı yanında buldu. Bu ülkelere Almanya'nın katılması ülkemizin elini daha da güçlendirdi.
Geldiğimiz noktada Türkiye, ABD'ye karşı her tür diplomatik, siyasi, askeri ve ekonomik stratejiyi devreye sokmuş görünüyor.
Donald Trump'ın Reuters'a yaptığı son açıklamalardan da anlaşılacağı
üzere Türkiye-ABD krizinin asıl nedeni
Ankara'nın Moskova, Tahran ve Pekin ile kurduğu yeni ilişkilerin askeri alan
da dâhil her düzeyde giderek derinleşmesi
ve bu ilişkilerin '
kapsamlı bir stratejik ortaklığa doğru' ilerlemesidir.
Bunun sembolü ise Rusya ile yapılan S-400 füze anlaşmasıdır. Nitekim Başkan Erdoğan'ın
"S-400 anlaşması yaptık diye çılgına döndüler" demesi boşuna değil. Fakat bu kez ABD'nin Türkiye'ye diz çöktürme şansı yok. Geçti o dönemler.
Bu son kriz ya Türkiye'nin ABD'den kopuşuna veya ABD ile yeni bir konsensüse varışına yol açacaktır.
Başka bir seçenek yok çünkü... Tıpkı 'Üçüncü Hâlin İmkânsızlığı İlkesi'ndeki gibi...