Çok değil iki üç yıl önce şimdiki Almanya gibi Türkiye'ye hemen her gün racon kesen iki komşumuz vardı. Biri, "Hazar'dan Aden'e kadar her yer bizden sorulur", "Bağdat ve Beyrut bizim birer eyaletimizdir" diye gürlüyordu.
Şimdi ise Erbil'e bile diş geçirememenin çaresizliği içinde ve Kürt yönetimini referandumdan vazgeçirebilmek için kapımızı çalıyor.
***
Diğeri,
24 Kasım 2015'teki jet krizinden sonra Türkiye'nin doğu sınırlarını tartışmaya
açacak kadar ileri gitmişti.
Ama babalanması çok sürmedi.
Suriye'de Afganistan deja'vüsünü yaşama ihtimaline karşı geri adım attı.
O komşu şimdi "
Türkiye sayesinde Suriye'deki sivil savaşı durdurduk" diye
şükranlarını sunuyor her fırsatta.
***
Fakat
Atlantikçiler hemen her konuda suçüstü yakalanmalarına rağmen hâlâ pişkinliklerinden vazgeçmiş değil. Türk halkı, 2013'ten sonra bize her gün racon kesen ABD'nin cevabını
15 Temmuz destanıyla toptan verdi. Türkiye'de kaos arzulayan
felaket tellallarının ülkeleri şimdi ırkçı saldırılar, terör eylemleri ve iç savaş tehditleriyle çalkalanıyor.
Darbeye karşı
kendini OHAL ile koruyan ülkemize saldıranlar, tıynetlerini ufak bir
terör saldırısı karşısında sıkıyönetim ilan edip
askerleri sokağa indirerek gösterdi zaten.
***
Biz milyonlarca sığınmacıyı ağırlarken çağdaşlıkta mangalda kül bırakmayan
İsveç dünyanın en yaşlı sığınmacısı olan 106 yaşındaki Afganlı nineyi
sınır dışı edebiliyor.
Mayaları böyle.
ABD 1882'de Çinlileri, 1924'te bütün göçmenleri, 1954'te de Meksikalıları kovmuştu; 2017'de ise Müslümanları kovmaya çalışıyorlar.
"
Terörün ırkı, dini ve ülkesi yoktur" dediğimizde racon kesenler şimdi Avrupa'daki DEAŞ saldırganları gibi
ABD'deki Hıristiyan beyaz teröristlerin de arabalarını sivillere karşı bir silah gibi kullandığını görmenin travması içinde.
Erdoğan'ın oligarşik bürokrasiden şikâyetini hafife alanlar şimdi
ABD'de "
derin devlet" ile el ele veren bürokrasinin seçilmiş başkana operasyonlarını konuşuyor.
***
Gelelim Almanya'ya...
"
Muhatabımız Erdoğan değil" diyenler mülteci sorununda "
Erdoğan'a teslim olduk!" diye ağlaşmışlardı. O ağlaklardan biri olan
SPD lideri Martin Schulz şimdi "
Özgür ve demokratik Türkiye için savaşanlara daha çok destek olacağız" açıklamasıyla PKK ve FETÖ'ye alenen arka çıkıyor.
Almanya Dışişleri Bakanı
Sigmar Gabriel ise Erdoğan'ın "
Türkiye düşmanı Alman siyasiler" çağrısını "
ulusal egemenlik"lerine yapılmış bir müdahale sayıyor.
Gel de gülme!
16 Nisan referandumu öncesi Erdoğan'ın Almanya'da konuşmasını engelleyip "
hayır"
kampanyası yürüten terör örgütü PKK'yı ise himaye eden Bakan Gabriel'e soralım o zaman.
Daha geçen gün ABD'nin
The National Interest dergisi
Japonya ve Almanya için hâlâ "
semi-sovereign states/ yarı egemen devletler" ifadesini kullandı.
Amerikan medyası ve akademi dünyası ise en iyi ifadeyle Almanya'yı hep "
protectorate" yani "
ABD'nin koruma ve denetimi altındaki devlet" diye niteliyor.
Anayasanızı ABD yazmış; ülkenizde 170'e yakın ABD üssü var; medya, siyaset ve ekonominiz ise hâlâ ABD'nin güdümünde.
Şimdi soralım?
Sahi siz hangi ara bağımsız oldunuz!
Eğer gerçekten dürüst ve egemen bir ülke olsaydınız zaten
FETÖ ve PKK'lılara kucak açan sefil bir soytarı olmaya da zorlanamazdınız!