Geniş kitleleri ilgilendiren sağlık haberleri ile gazeteci sorumluluğu arasında çok sıkı bir bağ var. Yanlış bir bilgi, yanıltıcı bir uyarı, yetersiz bir açıklama yüzünden, haberiniz çok ters ve olumsuz sonuçlar doğurabilir.
Sabah'ın 30 Ağustos tarihli Aşı Kurbanları, 1 Eylül tarihli Kanser İçin Dua Kurulu manşetli haberleri bazı eleştiri ve tepkilere yol açtı.
Aşı Kurbanları manşetiyle verilen haberde, aşı şişelerine bakteri üremesin diye konan cıvanın bağışıklığı zayıf çocuklarda otizme neden olduğu, cıva içeren thimerosal maddesinin Türkiye'deki aşılarda kullanılmaya devam ettiği bilgisi yer alıyordu. Haberde, aşıyla değişen" dört çocuktan da örnekler verilmişti. Haberin iç sayfadaki bir köşesinde thimerosal maddesinin normal çocuklara etkisinin olmadığı da vurgulanmıştı.
'Toplumsal tereddüt'
Sağlık Bakanlığı, haberle ilgili bir açıklama gönderdi. Aktarıyorum:
"Bu haber hem muhataplarından bilgi alınmaması hem de bilimsel dayanakları itibariyle tamamen yanıltıcı ve aşı gibi çok önemli bir konuda toplumsal tereddüt oluşturacak olumsuz bir haberdir. Muhabir arkadaşımız Havva Kızılırmak haberini yaparken konunun 1. dereceden ilgilisi olan Sağlık Bakanlığı'ndan görüş sorma gereği duymamıştır. Oysa aynı konu 13 gün önce Vatan Gazetesi'nde manşet yapılmış ve Bakanlığımızın 'risk yok', 'kanıtlanmış bilimsel bir olumsuzluk yok', açıklamaları da bütün medyada yer almıştı.
Muhabir arkadaşımız haberinin gazetede (Sabah'ta) yayımlandığı gün bizi aramış ve bu haberle ilgili bakanlığımızın bir açıklamasının olup olmayacağını sormuştur. Muhatabının görüşleri alınmadan haberi yazacaksınız, haber manşete çıkacak ve siz daha sonra arayıp 'bir açıklamanız olacak mı' diye soracaksınız. Böyle bir habercilik anlayışını kavramakta da güçlük çekiyoruz.
'Pek çok çocukta otizme neden oldu!' diye manşet veya spot yazabilmeniz için elinizde çok önemli bilimsel kanıtlar ve veriler olması gerekmiyor mu? Bütün bilim adamları "Bu konuda kanıtlanmış bir husus yok, aşıda bu hususta risk yok" derken gazetenin bu "hükmü" manşet yapmasını nasıl izah edebiliriz?"
Açıklama yapıldı
Açıklama şöyle sürüyor:
"Muhabir arkadaşımıza konu ile ilgili 3 sayfalık bir açıklama geçtik. Ertesi gün (31.08.2005) Sabah'ın açıklamamızı yayımlama biçimi bizleri yine şoke etti. Bütün medyanın doğru gördüğünü, yani "Aşı ile ilgili risk yok" başlığı ile özetlenebilecek açıklamamızı gazeteniz 19. sayfadan ve "Neredeydiniz?" başlığı ile görmüştü. Haberi ve açıklamamızı değerlendirmeyi ve takdiri size bırakıyoruz."
Muhabir Havva Kızılırmak, haberde çok dikkatli davranıldığını söylüyor ve iç sayfadaki Aşı Gerekli Ama İçeriğine Dikkat başlığına dikkat çekiyor. Aslında iç sayfada çeşitli başlıklar altında ayrıntılı işlenmiş haberde aşının "normal çocuklara etkisinin olmadığı" da vurgulanıyor, bir başlıkta uzmanların "aşıdan vazgeçmeyin" uyarısı da öne çıkarılmış.
Kızılırmak, haberini savunurken "Bu risk çocuklarda 150'de bir" dedi.
Ama bu önemli ayrıntı haberde yok.
Bakanlığın, haberi "tamamen yanıltıcı" diye tanımlamasına katılmıyorum. Öyle olsaydı, Sağlık Bakanlığı habere yansıyan tartışmaları ciddiye almaz ve bakanlık bünyesinde "thimerasol" kullanımına ilişkin bir gündem maddesini Bağışıklama Kurulu'na göndermezdi. Demek ki konu önemsenmiş.
Haberin bütünlüğü
Haber, aşı gibi bir konuda "toplumsal tereddüt" yaratıcı nitelikte mi? Bakanlığın duyarlı olmasını anlayarak sağlık konusunda son derece sorumlu davranılmalı, evet, ama bu haberde ön sayfada vurgu yapılmamış olmakla birlikte haberin bütününde gerekli bilgilerin yer aldığını, aşı yaptırma konusunda "toplumsal tereddüt" doğmadığını düşünüyorum.
Peki, Havva Kızılırmak'ın haberin yayımlandığı gün bakanlığı aradığı doğru mu? Kızılırmak, "haberi yaparken iki kez bakanlığı aradık, ama ulaşamadık, açıkçası daha fazla aramamız gerektiği halde üzerine gitmedik" diyor. Bu nokta, bakanlık yetkililerinin haklı olduğu bir nokta. Arandıklarını bildikleri halde geri aramamayı tercih etmişlerse onu bilemem. Ama muhabir hele böyle toplumsal açıdan büyük önem taşıyan bir haberi işlerken o haberin kaçınılmaz bir tarafı olan "karar verici"yi (bakanlığı) mutlaka aramalı, onların görüşünü hangi yönde olursa olsun habere eklemeliydi.
Arayıp da cevap alamadıysa bunu da aynen habere eklemek de gerekebilirdi.
Bu açıdan hatalı davranılmış.
Türkiye'deki habercilikte hayli yaygın şöyle bir yaklaşım var: "Şimdi bunu filanca otoriteye sorarsak inkar edebilir ve haberin değeri düşer. İyisi mi böyle (eksik) verelim, haber çıkınca nasıl olsa tepkileri devamında veririz."
Bunu genel bir tespit olarak yazdım. Önemli, çünkü bu tür hayati unsurları eksik haberleri sorumluluk sahibi dünya basını ı tamamlanmadan" basmıyor. Çünkü amaç, okurun mümkün olabildiğince "bütün resmi" görmesi ve yorumunu kişisel olarak kendisinin üretmesi...