Tarihimizi, kültürümüzü ve geleneklerimizi çok iyi bilen Bernard Lewis'in bizim hakkımızdaki bir gözlemini yine hatırladım... Mealen şöyleydi:
- Türkler siyaset alanında hep yanlış kararlar alırlar. Ama iş dönüm noktasına gelip dayanınca Türkler mutlaka en doğru kararı alırlar!
Son dönemlere kadar "Türkler" denilince Müslüman olmayan azınlıklar dışında Anadolu'da yaşayanların tümü düşünülürdü. Ama artık siyasette "Kürtler" de var... Acaba Kürtleri siyaseten temsil edenler de karar almak konusunda Türklerle aynı aşamaları mı yaşarlar? Siyaset alanında hep yanlış kararlar alıp, sonunda en doğru olan karara varırlar mı?
Kürtlerin yanlışları
Kürt realitesinin siyasal temsilcisi olduğu varsayılan HDP'nin kararları konusunda bugüne kadar yer alan gelişmelere baktığımızda, Bernard Lewis'in Türkler hakkında seslendirdiği genellemenin, Kürt siyasetçiler için de geçerli olabileceğini söyleyemez miyiz?
Bugüne kadar hep yanlış kararlar almadılar mı? Parti kapatmanın musluk kapatmak kadar kolay olduğu eski anayasa referandumla yenilenirken, bu referandumu boykot ettiler. Son dönemde "Açılım süreci"nin mimarı Tayyip Erdoğan'ı hedef alan bir seçim kampanyası sürdürdüler. Garip ve uygunsuz ittifaklara girdiler... PKK terörü ile aralarına bir mesafe koyamadılar. Silahların bırakılmasını destekleyecek yerde, kitleleri sokağa davet ederek, ölümlere sebep oldular. Şoven gösterilerle kendilerini oyalamayı, "Kürt sorunu"na ulusal çözüm aramaya yeğ tuttular.
Şiddet ve uzlaşmasızlık
HDP'nin ileri gelenleri ve ileri gidenleri bundan sonra da sadece "Şiddet"i ve "Uzlaşmasızlık" ı alternatif olarak sunarsa, bundan sonra oluşacak iktidar için de şiddet ve uzlaşmasızlık, doğru olduğu var sayılan siyaset yöntemi olur.
Neticede iktidarları doğru kararları almaya muhalefet partileri de yönlendirir. İktidarların tek başlarına "Nihai Doğru"ya ulaşmaları kolay değildir... Çoğulcu demokraside muhalefet "Alternatif doğru"ları sunar. İktidarlar bunlara bakarak yanlışlarını düzeltirler. Ve dünyadaki hiçbir iktidar ülkede can ve mal güvenliğini tehdit eden terör eylemlerine karşı "Biz sizi anlıyoruz, size şefkat göstereceğiz" diyemez. Gündemde "Şiddet" varken kamuoyu "Şefkat gösterelim" veya "Anlayışla karşılayalım" benzeri yaklaşımları kabul etmez.
İş çığırından çıkmasın
Doğru olan terörle mücadele edilirken siyaseti devre dışı bırakmamak ve evrensel hukuk ile temel haklar ve özgürlükler çerçevesinde gerekli olan demokratik reformları da gerçekleştirecek adımları atmaktır. Ama siyasetin meşru aktörleri terör örgütleri ile aynı titreşim katsayısına girerlerse, "Doğru"ya ulaşmak gecikebilir. "Açılım süreci"ni "Teröre taviz" olarak gören eğilimler ağır basar.
Bakalım bunca yanlış kararın ve ulaşılan çözümsüzlük ağırlıklı tablonun ertesinde doğru kararı önce kimler alacak? Halide Edip yaşasaydı "Türk'ün Ateşle İmtihanı" kitabını bugün "Türkün ve Kürdün Ateşle İmtihanı" olarak yazardı herhalde.