Bağımsız ve bağlantısız aydın olmanın zorluklarını görmezden gelemeyiz.
Karşı çıktığınız durumlar, değişmeleri için mücadele ettiğiniz ayıplı gerçekler vardır.
Askeri demokrasiyi, derin devlet hegemonyasını, üstünlerin hukukunun egemenliğini, siyasetmedya- mafya şeytan üçgenini eleştirirsiniz.
Ve gün gelir, seçmen çoğunluğunun da sizin gibi düşündüğü anlaşılır.
Yeni iktidar sizin gündeme getirdiğiniz sosyo-politik hastalıkların tedavisi için kararlı adımlar atmaya başlar.
Askeri vesayetin sona erdirilmesinden öteye, geçmişteki cuntalar da yargı önüne taşınır. Resmi ideolojinin yok saydığı toplum gerçekleri, devlet tarafından kabul edilir.
Bu adımlar seçmen tarafından da desteklenir ve yeni iktidar üç seçimi arkası arkasına kazanır.
İkilemlerin açmazında
Bu noktada bağımsız ve bağlantısız aydın olmanın ikilemleri su yüzüne çıkacaktır.
Çok yakın geçmişte eleştirdiğiniz durumlara el atılması ve sivilleşme yolunda tavizsiz politikalar izlenmesi sizi mutlu etmek yerine, bir nevi boşlukta bırakmıştır.
Siyasi konumunuzu bir şeylere karşı olarak belirlediğiniz için, karşı olduğunuz şeylerin birer birer buharlaşmaları, sizi boşlukta bırakmıştır.
Yeni iktidarın yaptıkları sizin de düşüncelerinizi yansıtsa bile "Bu iktidar başarılı" demeyi bağımsız ve bağlantısız aydın kişiliğinizle bağdaştırmanız mümkün değildir.
Eleştireceğiniz cuntacı general pek kalmamıştır piyasada.
Sorular ve gerçekler
Kuşaklar boyu çözümsüz biçimde bugüne aktarılan ve siyaset dışında tutulan sorunların, yeniden siyaset dışına taşınması için devreye giren terörün kaynağına inmek de, size zor gelmektedir.
Mesela "Açılımları terör neden engelledi" sorusuna cevap aramak yerine "Açılımlar neden kesildi" demeye başlarsınız.
"Bunca yıl sınırlarımız kevgire nasıl dönmüş, kaçakçılar da, teröristler de nasıl rahatça geçip girmişler" sorunsalını irdelemek yerine "Uludere'de kaçakçılarla teröristleri kim karıştırdı" sorusuna takılırsınız.
İktidar sahiplerinin bağımsız ve bağlantısız aydın olmanın zorluklarını anlamaları pek mümkün değildir.
Neredeydik, neredeyiz...
Onlar hep "Neredeydik, nereye geldik" diyerek icraatlarını hatırlatırlar.
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay da Star'dan Mustafa Kartoğlu'na verdiği demeçte 10 yıl öncesini böyle hatırlatmış:
"- Siyasetin üzerinde büyük bir vesayet vardı. Türkiye demokrasisi özürlü bir demokrasiydi. Türkiye işkenceyle, faili meçhullerle, yargısız infazlarla, vatandaşlarımızın bir kısmına yönelik ret ve inkâr politikalarıyla, köy boşaltmalarla, DGM'lerle, ekonomik ve siyasi krizlerle anılıyordu. Vatandaşların büyük kısmı iç düşmandı devletin gözünde, bazı kesimlere yönelik ayrı bir baskı, zulüm vardı. Enflasyon üç haneliydi. Kimse Türk Lirası taşımıyordu."