Galiba "Algılamak" anlamaktan daha önemlidir.
Bu gerçeği, siyasetçiler gibi gazete köşe yazarları da sık sık hissederler.
Söylenen söz veya yazılan yazı dinleyenler ve okuyanlar tarafından bazen öyle yanlış algılanır ki "Beni bir kişi anladı o da yanlış anladı" söylemini seslendirmek kaçınılmaz olur.
Bu bakımdan aynı cümlenin farklı konumlardaki kişiler tarafından çok farklı anlamlara çekilebileceğini bilmekte yarar vardır.
Çok güncel ve çok somut bir örneği ele alalım... Rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın eceliyle mi yoksa zehirlenerek mi vefat ettiği, günün en sıcak tartışma konularından biri şu anda.
Geniş kitlelerde bu tartışma "Bir cumhurbaşkanı bile zehirlenip öldürülebilir mi" kuşkusuna dayalı düşünceleri şekillendiriyor.
Zehirlenme korkusu
Ama kendinizi Cumhurbaşkanı Gül'ün veya Başbakan Erdoğan'ın yerine koyar ve Özal'ın zehirlendiğine ilişkin kuşkuları onların konumundan algılamaya çalışırsanız, herhalde çok farklı değerlendirmelere yönlenebilirsiniz.
Mesela "Özal mutlaka zehirlendi" diye tartışmayı sürdürenlerden bazıları acaba "Şimdiki yöneticileri de zehirlemek mümkündür" demek de mi istiyorlar?
Siyasetin ve yönetimin uzağındaki bir vatandaş olarak "Özal zehirlendi mi" tartışmaları sizin beslenme biçiminizi etkilemez.
Yemeklerinizi yerken "Acaba bunlar zehirli mi" diye düşünmezsiniz.
Ama Cumhurbaşkanı veya Başbakan iseniz, eskisi gibi davranabilir misiniz?
Mağdurlar ve failler
Aynı algılama farkları "28 Şubat post-modern darbesinin sorumluları" konusu tartışılırken de ortaya çıkmıyor mu?
28 Şubat döneminde fişlenen, kara listeye alınan, meslekleri ellerinden alınan, işkence gören insanlar için sorumluların cezalandırılması beklentisi ile "Ya sorumlular arasında ben de yer alırsam" beklentisi arasında çok büyük algılama farkı yok mudur? Bu algılama farkı, düşüncelere ve siyasi tutuma da yansır.
"Ya sorumlular arasında ben de varsam" endişesi bunların sahiplerini gerçeklerden öylesine uzaklaştırır ki seçilmiş iktidarların geçici olduğunu ama 28 Şubatların 1000 yıl süreceğini falan yazıp söylemeye başlarlar.
Asgari müşterekler
Kürt sorununun siyaset alanından güvenlik alanına kaymasını, can ve mal güvenliğinin güvence altında bulunmasını bekleyen Güneydoğulu vatandaş ile PKK'nın iğvasına kapılıp dağa çıkan bir genç, aynı algılama ile mi değerlendirir?
Ya da başörtüsü üzerindeki tartışmaları başı açık bir kadınla örtülü bir kadın aynı açıdan mı izlerler?
Çoğulcu demokrasinin vazgeçilmezliği bu farklı algılamalara sahip toplum kesimlerinin de, asgari müştereklerde birlikte yaşayabilmelerini sağlayan rejim olmasından kaynaklanıyor.