Köln'deki bir mahkemenin sünneti yaralama suçu olarak kabul edip Almanya'da yasaklaması "Yasaklar" konusunda yeni tartışmalara yol açmakta.
Otorite sahipleri yasaklar üretmeye karar verdikleri zaman bunun için çeşitli kaynaklara dayanarak gerekçeler bulabilirler.
İslam'da ve Yahudilikte dini inançların gereği olan "Sünnet"i dünyevi ceza hukukuna dayanarak yasaklamak, inanç özgürlüğüne müdahaledir.
Ama sünnetsiz bir Alman yargıç, olaya böyle bakmaz.
Hitler Almanyası'nda sünnetin Yahudiliğin karinesi olarak kabul edildiğini ve sünnetli erkeklerin toplama kamplarına gönderildiğini de pek hatırlamaz bu Alman yargıç.
Bunun gibi insanlık tarihinin başlangıcından beri üretilen ve tüketilen alkollü içkileri dini nedenle yasaklamak da, hem özel hem toplumsal yaşama müdahaledir.
Bağnaz olmamalıyız
Kendisi içki içmediği için başkalarının da içmemesi gerektiğini düşünüp yasaklar koyan bir bağnaz otorite, ancak üniversiteye başı örtülü kadınların alınmasının yasak olması gündeme gelince mi "Yasaklar" konusuna farklı bakmaya başlar?
Yasaklar toplumun sağlığını korumak gerekçesine dayalı olarak da üretilebilir.
Buna en yaygın örnek sigaraya ilişkin yasaklar değil mi?
Kapalı alanlarda içilen sigaranın dumanları sigara içmeyenleri de etkilediği için, bu yasak hemen her ülkede uygulanmakta.
Ama bu sağlık gerekçesini abartarak uygulamaya başlayıp, yeni yasaklar koyarsanız iş çığırından çıkar.
Neticede şeker de tuz da sağlığa zararlı maddelerdir.
Güneşlenmek yasaklanmalı mı?
Eğer yaz güneşinin altında fazla durursanız, bu da hem cilt kanserine hem de beyin kanamasına sebep olmaz mı?
Acaba çözüm öğle saatlerinde plajları kapatmak ve güneşlenmeyi yasaklamak mıdır?
Veya masalarında tuz ve şeker bulunduran lokantaları kapatmak mı gerekir.
Evlere baskın yapıp, tuz ve şeker tüketenleri "Sağlığınızı koruyoruz" gerekçesiyle gözaltına almak mı gelir sonunda?
AK Parti iktidarı ve AK Partili belediyeler, bu "Yasakçılık" meselesini biraz daha fazla düşünüp değerlendirmek zorundadırlar.
Yakın tarihimiz bir anlamda yasakçılığın da tarihi değil mi?
Daha ötesi var mı?
Tek Parti döneminde önce konservatuarda sonra da radyoda Türk müziğinin çalınıp dinlenmesi yasaklanmadı mı?
Yasaklardan bıkmadık mı?
Bu yasağın gerekçesi "Çağdaşlaşmak" değil miydi?
Kürtçe konuşmak da yasak değil miydi?
Eğitimde başı örtülü olmak yasak değil miydi düne kadar?
Bu yasaklara toplumun gösterdiği tepkinin sonucu olan AK Parti de, içki yasağının, kürtaj yasağının ve çeşitli başka yasakların uygulayıcısı mı olacak?
Dün Hasan Cemal de, Mehmet Ali Birand da yasakçılıktan duydukları huzursuzluğu yansıtmışlardı yazılarına. Hasan Cemal çok haklı olarak şöyle yazmıştı:
Haklı tepkiler
"- AK Partili Eyüp Belediyesi tarafından Bilgi Üniversitesi'nin
Santral Kampusu'nda, 11 yıldır yapılan bir müzik festivaline son anda uygulanan bira yasağı öyle geçiştirilecek bir yasakçılık örneği değildir. 'Hayat tarzı'na çirkin bir müdahaledir, insanların özgürlük alanını kısıtlamaktır."
Mehmet Ali Birand da AK Partili hukukçuların Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na "Basın ve Yayın Hürriyeti" başlıklı madde için sınırlamalar getirecek önerilerini ele almış ve şöyle yazmıştı:
"- Bu tip kısıtlamaları 12 Eylül döneminde bizzat yaşadım. AK Parti'nin böyle bir şey yapmaya hakkı yoktur. Bu sistemi değiştirmek ve özgürlükleri getirmek için iktidar olan, gaddar devlet imajını yıkan bir partiye bu yakışmaz."
Bu satırların altına ben de imzamı atarım.
Özgürlüğü hedefleyip kendini yasakçılıkta bulan bir parti olmamalıdır AK Parti.
Ne olacak yani? Suudi Arabistan ekonomisi de çok sağlıklı, İran'ın da petrolü var neticede.
O yönetimleri de yasaklar simgelemiyor mu?