Arkadaşımız ve meslektaşımız Uğur Dündar bir süredir ekranlardan uzak olmasının nedenini kendince bir fıkrayla anlatmış.
Minibüste çekilen TV- EM'in "Son Durak" programında, Uğur Dündar'ın minibüs yolcularına anlattığı fıkra şöyle:
Napolyon dirilmiş ve Beyaz Saray'da Başkan Obama ile yemek yerken "Eğer benim elimde sizin sahip olduğunuz silahlar olsaydı, ben Waterloo savaşını kesinlikle kaybetmezdim" demiş.
Napolyon daha sonra Moskova'da Kremlin'de Putin'le yemek yerken de ona "Sizin sahip olduğunuz gizli servis bende olsaydı ben Waterloo savaşını asla kaybetmezdim" demiş.
Napolyon daha sonra Türkiye'ye gelmiş ve Başbakan Erdoğan'la yemek yerken de ona "Sizin elinizdeki mükemmel basın gibi basın benim elimde olsaydı Waterloo savaşını kaybettiğimi hiç kimse duymazdı" demiş.
Bir Esop hikâyesi
Siyasette mizah ve fıkralar ağır havayı hafifletir. Bu bakımdan Uğur Dündar'ın neden televizyonda programı olmadığını kendince bir fıkrayla anlatması hoş bir yöntemdir.
Aslında başka bir fıkrayla kendisine program yaptırmayan patronların, Başbakan Erdoğan'ın kazandığı seçim zaferini önce nasıl duymadıklarını da mizahına konu edebilirdi.
Çünkü olup bitenleri duymamaktan ötürü başları belaya girenler üzerine yazılmış şöyle bir Esop usulü hikâye de vardır.
Ormanda kral seçimi yapılmış ve en iyi kulis yapan eşek "Ormanın Kralı" seçilmiş.
Eşek ertesi sabah kral olarak uyandığında "Acaba rüyamda mı kral seçildim" diye kuşku yaşamaktaymış. Ormanda ilerlerken uzakta bir kurt görüp anırmış. Eşeğin anırtısını duyan kurt yere kapanmış ve "Kral hazretleri, hoş geldiniz" demiş.
Meğer duymamış
Bu durum eşeğe güven vermiş. Önüne çıkan her hayvana anırmaya başlamış. Onu duyan hayvanlar da yere kapanıp "Kral hazretleri hoş geldiniz" diyorlarmış.
Bakmış bir aslan bir ağacın gölgesinde uyuyor.
Aslanın kulağına doğru şiddetle anırmış.
Aslan uyanıp gözünü açmış... Başının ucunda duran eşeği bir pençe atıp öldürmüş.
Meğer aslan kral seçimi yapılacağını da, bu seçimin sonucunu da duymamış.
28 Şubat'ın 1000 yıl süreceğini zannedip kendilerinin kral olduğunu zanneden "Mükemmel basın"ın patronları, halk devreye girip Erdoğan'ı Başbakan seçtikten sonra da gerçekleri duymak yerine muhtıralara ve kapatma davalarına endekslenip, gerçeği görmezden gelmediler mi?
Gecikmeyi telafi ettiler
Sonra da gerçeği intikal etmekteki gecikmelerini, istihdam ettikleri bazı gazetecileri susturarak telafi etmeye çalışmadılar mı?
Aslında vefat etmiş insanların bugünün dünyasına nasıl bakacaklarını anlatan türdeki fıkralar pek çoktur.
Mesela İran Şahı ile Adnan Menderes öbür dünyada karşılaşmışlar.
Menderes Şah'a "Sana ne oldu" diye sorunca Şah "Kısmet" diye cevap vermiş. Aynı soruyu Şah da Menderes'e sorunca, o sadece "İsmet" demiş.
Merak etmiyor musunuz?
Napolyon dirildiğinde Sarkozy ile yemek yedikten sonra acaba "Fransa'nın yönetimini elinde tutamadın, bari Carla Bruni'yi elden kaçırma" mı derdi?