Sade iktidar sahipleri değil genel olarak tüm insanlar eleştiriden pek hoşlanmazlar.
Bu arada eleştirilerin dozu da, bazen kaçırılır.
Genellikle de eleştirenler kendilerinde var olan hataları görmezden gelirler ve eleştirilerini yönelttikleri kişilerde var olan aynı nitelikteki hataları, bir dişin sinirini oyarmışçasına işlerler.
Eleştirilenlerden bazıları da, kendi hatalarını görmezden gelip, eleştirene öfkelenmeyi yeğ tutmazlar mı?
Bu durumu abartılı biçimde anlatan fıkrayı belki duymuşsunuzdur.
Kiliseye giren adam, kilisenin başrahibini vaaz kürsüsünün altında bir kadınla uygunsuz vaziyette yakalayınca çok öfkelenmiş, "Tuu" diyerek, rahibe tükürmüş.
Yerdeki rahip başını kaldırıp kendisine tüküren adama şöyle bir bakmış,
- Elimdeki şu işi bitireyim, sonra kiliseye tükürmenin bedelini sana çok ağır ödeteceğim, demiş.
Bazı özdeyişler
Gelmiş geçmiş her bilge (veya ünlü) kişi, eleştirilmek üzerine sayısız söz söylemiştir.
Bunlardan bazılarını internet sitelerinden derledim.
İşte birkaç özdeyiş:
- Eleştiren olmak doğru ve haklı olmaktan kolaydır.
- Eleştirilmek istemiyorsanız hiç konuşmayın ve hiçbir şey yapmayın.
- Eleştiri önyargıların alkış almasıdır.
- Hiçbir çocuk "Ben büyüyünce eleştirmen olacağım" demez.
Böyle binlerce özdeyiş arasında "Finlandiya"nın bestecisi Jean Sibelius'un (1865-1957) şu sözlerini de herhalde not etmek gerekir:
- Eleştirilere fazla kulak vermeyin. Kentlerin meydanlarındaki hiçbir heykel, bir eleştirmeni onurlandırmak için yapılmamıştır.
Övgü beklentisi
Tabii ki eleştirinin önemini değerlendirenler de var.
Mesela roman yazarı Somerset Maugham (1864-1965) "İnsanlar eleştiri değil övgü beklerler" özdeyişiyle, özellikle iktidar sahiplerinin eleştiriye yaklaşımlarına ilişkin bir büyük gerçeği seslendirmemiş mi?
Türkiye'de "Siyasal Eleştiri"nin nasıl değerlendirildiğine gelince...
Gerçekten tarafsız ve gerçekten haklı eleştirinin toplum katında beğeni ile karşılandığını ve etkili olduğunu inkâr etmek mümkün değildir.
Ancak haklı haksız ve hemen her konuda ve her fırsatta sadece kişileri yıpratmayı amaçlayan eleştiriler, kanıksanıyor ve hiçbir etki yapmıyor.
Bir de şunu hiç unutmayalım.
Genellikle geçmiş dönemleri ve özellikle Tek Parti dönemini öven, "Nerede o eski güzel günler" nostaljisi yapıp, bugünkü iktidara dönük düşünce ve ifade özgürlüğünün yokluğuna, laik rejimin yıpratıldığına ilişkin eleştiriler yöneltenler, bugünkü üsluplarını o dönemde seslendirselerdi başlarına ne gelirdi sorusunu da unutmamalıdırlar.
Hoşgörü sınırı genişliyor
Bu açıdan iktidar sahiplerinin de "Devlet"in de Türkiye'de eleştiriye tahammül sınırları, geçmiş dönemlere göre çok genişlemiştir.
Çok yakın geçmişte tabu olan konuların günlük çiğnenen sakızlara dönüştüğünü hiç unutmayalım.
Gerek Kürt Realitesi gerekse siyaset üzerindeki askeri ve yargısal vesayet konusunda bugün yazıp söylediklerimizi, bundan 10 yıl önce yazıp söyleseydik, başımıza neler gelmezdi ki?
Ama Somerset Maugham'ın seslendirdiği evrensel ve ebedi gerçek de hiç unutulmamalı.
- İnsanlar (ve özellikle iktidar sahipleri) eleştiri değil övgü beklerler!