Aynı ortamı ve koşulları yaşayan kişilerin ruhsal durumlarının da aynı olması gerekmez mi?
Ne var ki mesela "İyimserlik" bile bazen aynı anda aynı kişi için bile geçerli olmayabilir.
Bir işadamını alın örnek olarak.
Aynı günün sabahında bir banka müdürü ile randevusu vardır. İşletmesini büyütmek için kredi isteyecektir banka müdüründen.
İşlerinin nasıl iyi gittiğini, işletmesinin nasıl kârlı olduğunu, aslında geleceğe dönük hedeflerini küçük tuttuğunu anlatarak banka müdüründen kredi ister.
Bu işadamının aynı günün öğleden sonrasında işletmesinin hesaplarını inceleyen hesap uzmanı ile randevusu vardır.
Ödediği vergilerin gerçekliğini inceleyen bu hesap uzmanına, piyasanın nasıl kötü olduğunu, işletmesinin zor bela ayakta durabildiğini, geleceğin çok karanlık olduğunu anlatarak, vergi kaçırmadığını anlatmaya çalışır.
Siyasetçilerin konumları
Muhalefetteki bir siyasetçi ülkede her şeyin kötü gittiğini, halkın krizler sarmalında bunaldığını, iktidardakilerin her konuda yanlış kararlar aldıklarını söyler.
Aynı siyasetçi iktidar olduğunda güçlü bir ülkede yaşadığımızı, çözümsüz hiçbir sorun olmadığını ve halkın yönetime güven duyduğunu anlatır.
Eğer ideolojik yapıdaki bir devlette yaşıyorsanız, rejimin adı "Çoğulcu demokrasi" olsa da siyasi partilerin temelde birbirlerinden fazla farkı yoktur.
Bu açıdan siyasetçiler de iktidardayken "İyimser" muhalefetteyken de "Kötümser" olmak dışında farkları bulunmayan meslek sahipleridir.
2000'li yılların başından itibaren bu yapının değiştiğini düşündüren gelişmeler yaşadık.
Büyük değişim
"Vesayetçi demokrasi"nin sürdürdüğü ideolojik devlet yapısının temel taşları yerinden oynamaya başladı.
Bu değişimin en somut yansımasını da "Kürt realitesi"nin salt bir güvenlik sorunu olmaktan çıkması ve siyaset alanına girmesi ile görmedik mi?
Veya cuntacılığın suç olması Türkiye için çok yeni ve çarpıcı bir değişimin göstergesi değil mi?
Bu büyük değişimin gerek siyaset kadrolarının gerekse aydın düşünce odaklarının düşünce yapılarına yansıması gerekirdi.
Ama öyle olmadı.
Hala eski söylemlerle ve eski değer ölçüleriyle, bugün eskisinden çok farklı olan siyasal ve toplumsal yapıya bakılıyor çoğunlukla.
Eski hamam eski tas
Bazı siyasal kadrolar için Türkiye'ye bakış açısı hâlâ iktidarda olmak veya olmamak durumuna göre şekillenmekte. Eğer bu kadrolar kronik bir muhalefet partisinde yer almışlarsa, Türkiye kendimiz bildik bileli sürekli uçurumun kenarında bulunan bir ülke konumunda değil mi?
Kendilerini siyasetin aktif tarafı olarak gören aydın kesimi için de durum aynı.
Bu kesimin aktörleri "Halk"a güvenmedikleri için eski alışkanlıklarla her çeşit bürokrasiden gelecek direnmelere veya dış konjonktürdeki dalgalanmalara siyasi kaderlerini bağlamış durumdalar.
Oysa halkın çoğunluğu Türkiye'nin yarınına güveniyor.
Toplum siyasetten artık alternatif çözümler ve somut projeler bekliyor.
Dünkü vesayetçi ve güdümlü demokrasinin ayıpları teşhir edildikçe de, bugüne duyulan güven duygusu artıyor.