Yıllar önce okuduğum ve korsan rolleri ile hatırlanan aktör Errol Flynn'in (1909-59) oto-biyografisindeki bir özeleştiri cümlesini not ettiğim defteri buldum dün...
Renkli ve sefih yaşamını anlattığı otobiyografisinde (My Wicked, Wicked Ways) şöyle demiş müteveffa aktör:
- Benim problemim, alışkanlıklarımla gelirim arasında denge kuramamış olmamdır.
Alışkanlıkları ile gelirlerini dengeleyemedikleri için gırtlaklarına kadar borca batmış, yaşamları haciz altına alınmış insanları da, ülkeleri de defalarca görmedik mi?
Bu tür ülkelere son örnek Yunanistan değil mi?
Ne var ki "Alışkanlıklar"ın karşılıklı biçimde dengeli sürdürülmesi gereken tek öğenin "Gelir" olmadığını da unutmamamız gerekiyor.
Dengenin öğeleri
Alışkanlıklar genel olarak "Zaman", "Mekân" ve "Gerçekler" karşısında da dengelenerek sürdürülmelidir.
Örneğin Suriye'nin Beşar Esad'ı, Çavuşesku, Miloşeviç, Saddam, Mübarek, Kaddafi gibi isimlerin başlarına gelenleri yok sayıp, 2012'de bunlar gibi davranırsa, babasından aldığı alışkanlıklarla yaşanan zaman arasında denge kuramıyor demektir.
Siz Osmanlı'nın "Muhteşem Yüzyılı"ndan tevarüs ettiğiniz alışkanlıklarınızı 21'inci yüzyılda da sürdürmeye kalkar ve Viyana'yı yeniden fethetmeyi düşünürseniz, gülünç durumlara düşersiniz.
Ya da İttihat Terakki'nin çizgisindeki milliyetçiliği bugüne taşımayı denerseniz, uluslararası hukukun "İnsanlık suçu" olarak nitelediği eylemlerin faili olabilirsiniz.
28 Şubat olmadı mı?
Alışkanlıklarla gerçekler arasındaki dengesizliğin yansımalarını çok yakın geçmişi bugüne taşımaya çalışanlarda da görmekteyiz.
Buna en çarpıcı biçimde "28 Şubat post-modern darbesi"nin tartışılması sırasında tanık olduk.
Bazıları hâlâ "Kartel medyası" varmış ve "Asker-Siyaset-Medya" üçgeni Türkiye'nin siyasal yaşamına yön verebiliyormuş gibi davranmadılar mı?
Oysa aradan geçen zamanda sade medya çok sesli olmadı.
"Askeri vesayet" rafa kaldırıldı.
Ve arkası arkasına üç seçimde AK Parti sandıklardan tek başına iktidar olarak çıktı.
Cuntacılık adliyede
Cuntacılık adliyelik oldu.
Bu tablo içinde birileri hâlâ "Görürsünüz, bu değişimin hesabı sorulacak" diye yazıp konuşuyorsa, işte bu, alışkanlıklarla gerçekler arasındaki dengenin kurulamamasının sonucudur.
Üstelik siz bunu henüz 28 Şubat'ın hesabı sorulmamışken söylerseniz, alışkanlıklarınızın rüzgârında fırtınalı denizlere yelken açmış olmaz mısınız?
Dün Akşam'da Nagehan Alçı ve Yeni Şafak'ta Osman Özsoy bu dengesiz davranışları çok doğru tahlil etmişlerdi.
Böyle durumlarda yaşanan zamanın gerçekleri ile alışkanlıklarını dengelemeyi başaramayanların, sabah yataktan kalktıklarında saate baktıkları kadar takvime göz atmalarında da yarar olduğu söylenebilir.