İlk okuldayken bizlere zorla balık yağı içirirlerdi. Galiba Birleşmiş Milletler'in yardım fonundan gelmişti bu balık yağları. Kokusu berbat, kötü tadı ağızdan bir türlü gitmeyen bir şeydi bu balık yağı.
Herhalde çocuklar sağlıklı beslenip, gelişsin diye içirirlerdi. O günden beri balık yağının adı geçince bile ağzıma o kötü tat gelir.
Aradan 10 yıllar geçti. Baktım çevremdeki büyükler harıl harıl balık yağı içiyor. Meğer bunda "Omega-3" diye bilinen bir yağ asiti varmış. Omega-3, insanın kalbini krizlere karşı korur, kanseri de önlermiş.
Derken İngiltere'de, Norwich'teki "University of East Anglia" uzmanlarının binlerce kişi üzerinde yaptıkları araştırmanın sonuçları geçenlerde "British Medical Journal" de yayınlandı. Buna göre düzenli Omega-3 alanlara, bunun hiçbir iyileştirici veya hastalığı önleyici katkı sağladığı saptanmamış.
Buna karşı Londra'daki uzmanlar (Mesela Royal Free and University College London Medical School'dan Dr Eric Brunner), "Siz yine de balık yağı için. Çünkü bunun yararlı olup olmadığı ancak 2008'de, yapılan tüm araştırma sonuçları değerlendirildikten sonra anlaşılacak" diyorlarmış.
Müspet ilimlerin en müspeti olan tıpta bile böyle kararsızlıklar varken, sosyal bilimlerde ve mesela siyasette, tartışmalı durumlar karşısında "Bu kesinlikle doğrudur" biçiminde yargılar seslendirenlere şaşmıyor musunuz?
Hatırlayın. Bir dönemde kalp hastaları yatırılır ve hareket etmeleri önlenirdi. Şimdi ise hareketsizlik kalbin en büyük düşmanı deniliyor.
Toplumların ve bireylerin davranışlarına ait araştırmalar da açıkçası aynı şekilde kafa karıştırıyor.
Geçen hafta birbiri ardınca iki araştırmanın sonuçları haberleştirildi.
Birinci haberde, İngiltere'de yapılan bir araştırmanın, özellikle yaşları 35 ile 54 arasında değişen yaklaşık 2 milyon İngiliz'in libidosunun para meseleleri yüzünden azaldığını gösterdiği olgusu vardı... Araştırmaya katılan kadınların üçte ikisi, mali sıkıntıların hayatlarını berbat ettiğini söylemiş.. Araştırmaya katılanların yüzde 37'si para sıkıntısına düşünce daha az seviştiğini, yüzde 50'si eşiyle kavga ettiğini, yüzde 26'sı da çocuklarıyla daha az vakit geçirdiğini itiraf etmiş
Ertesi gün de, bir araştırma şirketinin İngiltere, Almanya, Fransa, İspanya, İtalya ve Polonya'daki insanların hayata ve geleceğe bakışlarına dair bulgularının haberleştirildiğini gördük. Buna göre "Para saadet getirmiyor" inancı doğrulanmış. Avrupa Birliği'nin en güçlü ekonomisine sahip ülkesinde yaşayan Almanlar mali rahatlığa rağmen Avrupa'nın en karamsar, en mutsuz halkıymış.. En neşeli, en iyimserler ise İspanyollar ve İngilizlermiş
Şimdi gelin "Para" konusunda bu araştırmalara bakarak karar verin.
Kişi başına ulusal gelir payı 3500 dolar olan ülkeler insanlarının libidoları mı düşük?
Bu ülkelerde geliri 10 bin dolara çıkartacağını söyleyen politikacılar, halklarına mutsuzluk mu vaat ediyor?
Bu Pazar günü yapacak başka işiniz yoksa böyle konuları tartışın. Ya da dünkü Galatasaray Kongresi'nin sonucu üzerinde "Ne olacak bu gidişin sonu" muhabbeti yapın..