New York'taki Brooklyn Köprüsü'nün ayaklarına bakım yapmak için yeraltına inen işçiler, buradaki bölümlerde bir Sovyet nükleer saldırısında halka dağıtılmak için depolanmış yüz binlerce ilkyardım paketi bulmuşlar.
Bunların bir bölümü Sovyetler'in uzaya Sputnik'i gönderdikleri yıl olan 1957'de, bir bölümü de Küba Füzeler Krizi'nin patladığı 1962'de depolanmışlar. Paketlerin üzerinde "Ancak düşman saldırdıktan sonra kullanılır" yazısı varmış.
Sovyetler Birliği ile arasında kıtalar ve okyanuslar bulunan Amerika, bir savaş ihtimalini böylesine ciddiye aldıysa, Amerika'nın müttefiki ve Sovyetler'in komşusu olan Türkiye, "Soğuk Savaş"ı ne tür endişeler içinde geçirmiştir?
Bunu anlamak için, Can Dündar'ın derlediği "Özel Arşivinden Belgeler ve Anılarla Vehbi Koç" kitabına bakmak yeter.
Bu kitabın 228'inci sayfasında, Vehbi Koç'un oğlu Rahmi Koç'a 24 Eylül 1950'de yazdığı baba nasihati içerikli mektubu var. Vehbi Koç bu mektupta Rahmi Koç'a "Oku, kendini iyi yetiştir" derken, şunları da hatırlatıyor:
- Komşu ülkelerimizden biri Sovyet Rusya gibi büyük bir güç. İşgal ettikleri ülkelerde ilk iş, zengin sınıfların bütün mallarına el koyuyorlar. Türkiye böyle bir tehdit altında... Biliyorsun ki benim iş saham geniş bir alana yayılıyor, bu yüzden bir gün servetimi kaybedebilirim. Hatta Ruslar Türkiye' yi işgal edebilir veya başka talihsiz ihtimaller gerçekleşebilir. Bu tür ihtimalleri göz önünde bulundurarak eğitimini ciddiye almalı ve düzgün karakterli bir insan olmaya çalışmalısın...
Evet... Yakın tarih bu tür korkular içinde yaşanıp geçti.
Şimdi Rusya'nın buraya gelmesi değil, Rus doğalgazının buraya gelmemesi endişeye sebep olmakta.
Ama dünya durdukça ve devletler var oldukça korkular (Veya fobiler) bitmeyecektir.
Amerika için şu anda "El Kaide saldırısı" ihtimaline dayalı fobiler gündemde.
Türkiye'de ise bir kesimde "Bölünme Fobisi", "Şeriat Tehlikesi Fobisi" benzeri endişeler var bugün.
Yılmaz Çetiner'in "Nefes Nefese Bir Ömür" kitabını açıp, 1971'in "12 Mart" askeri müdahalesine dayanan günlerdeki notlarına baktım.
O zamanki Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Muhsin Batur, Başbakan Demirel'e "Muhtıra gibi" bir mektup yazıyor. O zamanki MİT başkanı Fuat Doğu (Paşa) MGK'ya bir rapor sunup, sağ-sol çatışması konusundaki endişeleri seslendiriyor. Org. Muhsin Batur'a göre, Türkiye İşçi Partisi ve Dev-Genç, silahlı çatışmaları ve bir komünist ihtilali teşvik ediyorlar. Bu süreçte "İktidar heveslisi bazı sivil aydınlar da bazı askerlerle müşterek çalışma halindeydi." Bu arada o çevrede "Bu seferki, 27 Mayıs'a benzemez, 1917 Rus İhtilali'ne benzer" şeklinde yorumlar seslendiriliyordu.
Ne dersiniz? Medya arkeolojisi de, bugünü anlamaya ışık tutan bir uğraş değil mi?
Oldu olacak bari biraz daha geriye döneyim deyip, gazetecimilletvekili Asım Us'un "1930-50 Hatıra Notları"nın, Atatürk'ün ölümü ertesindeki günlerine baktım.
Atatürk Dolmabahçe'de hasta yatağındayken İnönü bir türlü onu ziyarete gelmiyor Ankara'dan. Asım Us, 29 Ekim günü, İnönü'nün yakını olduğu bilinen İrfan Ferit'e bunun nedenini soruyor. O da "Nasıl gelsin? Recep Zühtü onu vuracağım diyormuş. İsmet birkaç defa gitmek için hazırlandı. Sonra yine vazgeçti" cevabını veriyor.
Sonra Atatürk'ün ölümü ertesinde İnönü Cumhurbaşkanı olunca, Asım Us'un yeni döneme ait notları şöyle:
- TBMM'ye kuvvet verilecek, vekiller tenkit edilebilecek... Hırsızlığa ve suiistimallere karşı mücadele açılacak... Kanunun hakimiyeti temin olunacak, külhanbeylik ve zorbalık kalkacak... Atatürk devrinde yanlış cereyanlara kapılmış olanlardan salah eseri gösterenlere CHP' nin sinesi açılacak.