Benim de devletle veya politikayla uzaktan yakından bir ilgim olsaydı, ben de "Yeter artık. Bu iktidar değişmeli" derdim.
Benim de doktrinleştirdiğim ideolojik bir takıntım olsaydı, "Bunlar bizim gibi değil. Bu iktidar ya gitmeli ya da götürülmeli" derdim.
Ama bütün önyargıları ve saplantıları geride bıraktığım için rahatım ve "Bunlar zamanı geldiğinde seçmen tarafından iktidardan götürülecek" diyorum. Çünkü biliyorum ki demokratik rejimlerdeki iktidarlar, havadaki uçaklar gibidir. Nasıl bozulup sonsuza dek havada kalmış uçak yoksa ve bütün uçaklar şu ya da bu şekilde mutlaka yere inerlerse, bütün seçilmiş iktidarlar da mutlaka bir gün seçilemeyerek muhalefete geçerler.
Türkiye'de ideolojik saplantıların anlamsızlığını ne zaman tam kavradım derseniz... Bunun 12 Mart 1971 askeri müdahalesi ertesinde olduğunu söyleyebilirim. Gazeteler kapatılıyor, Çetin Altan'lar, İlhan Selçuk'lar tutuklanıyor, sokağa çıkma yasağı konulan kentlerde polis ve asker ev ev "Zararlı kitap" arıyordu. "Anti-komünizm" başlıklı kitaplar bile "Komünizm" kelimesi var diye toplatılırken, bunları bulunduranlar gözaltına alınıyordu.
Rahmetli Orhan Apaydın'la, kapatılmış Cumhuriyet'te karşılıklı oturduk. Şöyle bir uzlaşmaya vardık o gün:
- Türkiye'de sağ veya sol üzerine ne politika yapmanın ne de yazı yazmanın bir anlamı vardır. Türkiye'de hukukun üstünlüğünün sağlanması, çoğulcu demokrasinin yaşatılması ve insan haklarının var olması, bir Türk'ün ulaşmayı hedefleyeceği yegane noktadır.
Ben şimdi bu noktadayım. Ne AK Parti'ye ne CHP'ye ideolojik bir takıntı üzerinden bakıyorum. Ayrıca iktidarda kim olursa olsun, onun yerine geçmek isteyenlerin hırslı öfkelerine kapılmamaya da yeminliyim.
Bu ülkede ister Atatürk gibi, isterse Özal gibi hizmetlerinin ölçüsü neredeyse sonsuz olanların bile, mutlaka "Ama" diye başlayan cümlelerle yerden yere vurulduklarını gördüm. Öyle olmasa Atatürk'ün ölümü ertesinde Başbakan olan Refik Saydam "Bu memlekette her şey A'dan Z'ye bozuktur" der miydi? Kıbrıs'ta Türkiye'nin haklarını Londra ve Zürih anlaşmaları ile uluslararası hukuka sokan Adnan Menderes ve Fatin Rüştü Zorlu idam edilir miydi?
"Bütün bunlardan ne çıkar" derseniz.
AK Parti de zamanı gelince iktidardan gidecektir. O "Zaman"ı zorlarsa birileri onları götürmek için gerekirse onları bölecektir. Bugün siyasete yukarıdan "Baba öğütleri" veren Süleyman Demirel'in Adalet Partisi de 1969 seçim zaferi ertesinde bölünmemiş miydi? Demirel de birilerinden bu tür dersleri almamış olsaydı, Cumhurbaşkanı olunca kendi kurduğu DYP'yi bölme operasyonunu yapabilir miydi? Kemal Derviş gökten mi indi Türk siyasetine ve ülkeyi erken seçime götürürken AK Parti'nin iktidar olacağını görmedi mi hiç?
Diyorum ki yeni doğmuş çocuklar gibi yaklaşmayın siyasete.
Büyük balık küçük balığı yutar ama siz balık mısınız ki?