Yeşil gözlerini kısıp gülmüştü:
"Dalgakıranın en ucuna kadar gidip saatlerce denizin diplerine bakan bir ergendin... Hatırlıyor musun?"
"Hatırlamıyorum. Belki balıklara bakıyordum."
Sen ne yapıyordun o sırada, diye sormamıştım...
Penceresinden lodoslu günleri izlemeyi sevdiğini biliyordum; dalgaların kayaları aşıp yürüyüş yoluna ulaşmasını, sonra beton zemin üzerinde köpüklerini bırakıp geri çekilişlerini izlemeyi...
Anlatmaya en baştan başlamalıyım...
***
İki katlı bahçeli
evin üst katındaki pencereyi ve oradaki varlığını fark
ettiğimizde delikanlılık çağımıza yeni
giriyorduk.
Zarif ve hülyalı bir duruşu vardı.
Biz aşağıdaki haylazlardık, o yukarıda, uzak ve soğuktu; aramızdaki keskin uçurum biz mahalle gençlerini huysuzlaştırıyordu.
Karar vermiştik, ne yapıp edip onunla tanışacak ve
"penceredeki kadın"ın sırrını çözecektik.
Plan yaptık.
O cesareti gösterenin ben olduğuma bugün bile inanamıyorum.
Önce pencereye doğru "Bir dakika, gelebilir miyim?" der gibi bir işaret yaptım.
Sonra kalbim ağzımda zili çaldım.
Yaşlı bir kadın beni içeri aldı, salonu gösterdi eliyle...
"Yeşilçam filmi gibi" diyen sesini ve sert kahkahasını duydum önce, sonra tekerlekli sandalyesini gördüm.
"Bu işe kalkışacak en son kişi sen olmalıydın" dedi; "Üstelik sürprizlere hazırlıklı biri gibi de görünmüyorsun."
***
Bize yıllarca bakmıştı.
Bilen bilir; uzun uzun bakmak, sevmektir.
Tanıyordu bizi, sevmişti.
Zorlukla yutkunarak "Balkona çıkıp arkadaşlara kendimi göstermeliyim" diyebildim.
Çıktım.
Aşağıdaki sersemler alkışlarken utancımdan yerin dibine girdim. (Bu halimi yıllarca kâbus olarak gördüğümü itiraf etmeliyim.)
***
Birbirimizi derinden sevmemiz için benim yirmilerimin, onun otuzlarının ortasını bulması gerekti.
Nice gün batımlarını birlikte izledik.
Sonrası mı?
Her şeylerini satıp savıp bütün aile yurtdışına taşındılar...
Son gün evin anahtarını avucumun içine bırakırken fısıldamıştı:
"Yıkım için önümüzdeki hafta geleceklermiş." Anladım ve öyle yaptım.
Bomboş evde geceleri iki battaniyeyi üst üste yayıp pencereden dalgakırana ve yeni kolektör inşaatına baktım.
Yıkıma kadar...
(
NOT: Epey eskiden yayımlanmış, sonra defterini kapattığım ve fena halde "ciğerimden" bir hikâyemi kısaltarak paylaşmak istedim. Bugünlerde böyleyim...)