Bursa'dan İstanbul'a dönüyorum...
Yakıt almak lazım.
Otoyolun üzerinde, Orhangazi yakınlarındaki mola ve petrol istasyonu tesisine giriyorum...
Aman Allah'ım...
O da ne!
Yakıt pompalarının önünde hem araç hem de insan izdihamı var...
Gözüme kestirdiğim pompaya uzak bir noktada kuyruğa girip etrafı gözlemlemeye başlıyorum.
***
Tatil dönüşü kalabalığı belli.***
Mağazaya girsem mi acaba?***
Geri dönüyorum...
Arabaya oturup cüzdanımdaki nakde bakıyorum; bir de kasa kuyruğunda beklemek olacak şey değil çünkü.
500 liram varmış...
Azıcık benzin demek bu ama idare eder eve kadar.
Pompacı kız geliyor.
Buradaki güler yüzlü tek kişi o...
500 liralık diyorum, paraları uzatırken...
Göz kırpar gibi bir ifadeyle gülüyor ve anında başka bir arabaya doğru sekerek uzaklaşıyor.
Çabuk doluyor depo...
Gaza bastığım gibi onyomani (aşırı tüketim manisi) ortamından uzaklaşıyorum.
O kasvetli ve sınıfsal "boşluk" duygusu on dakika sonra arkamda kalıyor; derin bir nefes alıyorum.
***
NOT DEFTERİ
"Ben"in çekip küçülmemesi için, anıları bir saksı çiçeğini sular gibi sulamak gerekiyor ve bu sulama işi, geçmişin tanıkları ile yani dostlar ile sürekli temas halinde kalmayı zorunlu kılıyor. (MILAN KUNDERA / Kimlik)