"Körükleyecek ateşiniz, sırtını kaşıyacak bir köpeğiniz varsa, tadını çıkartabileceğiniz türde soğuk, güzel bir gündü. Bende ikisi de yoktu. Zaten ateş için yakıtım kalmamıştı, köpekleri de sevmezdim. Ama bacaklarıma sardığım yorgan sağ olsun ısınıyordum."
Anlatılan 1947 kışında Berlin'dir.
Meraklısının mutlaka tanıması gerektiğine inandığım polisiye yazarı Philip Kerr'in "Alman Usulü Bir Ağıt" romanı böyle başlar...
***
İnsanların açlıktan kırıldığı, Rusların hâkim oldukları bölgelerde tecavüzlerin; Amerikalıların hâkim olduğu bölgelerde fahişeliğin rutin olduğu günler...
2 Mayıs 1945'te Berlin'de Sovyet ordularına teslim oluştan (ki bu olaydan haftalar sonra eski
Çekoslovakya ve Yugoslavya topraklarında
hâlâ savaşıyordu Almanlar)
1950'ye kadar süren perişan bir hayat...
Dış yüzleri terk edilmiş film setlerini andıran, içleri bombalarla harabe haline dönmüş binalarda battaniyelere sarılarak yaşanan kışlar...
Amerikan PX'lerinden gelen salam, sucuklara mücevher muamelesi yapılan ve galiplerin aşağılamalarına her gün tahammül etmek zorunda kalınan zamanlar...
***
Bizim 1960'ları, 70'leri hatırlayın...
İşe alma kurumlarında
Almanya için sıraya giriyorduk...
Mercedes'lerine bayılıyorduk...
Demir-çelik endüstrilerine hayrandık.
Lakin Büyük Savaş sonrasında yaşadıklarına akıl erdirmeye yanaşmadık hiç!
Anlatılmadı da...
Filmler de göstermiyordu.
Babıali o günlerden hiç bahis açmazdı.
Oysa tıpkı yedi yıl gibi kısa bir süre içinde akıl ermez
"Nazi savaş makinesi"ni sahneye koydukları gibi bu kez de
"Alman ekonomik mucizesi"ni üretmişlerdi.
Açlık ve utanç günlerinden hızla kibir günlerine geçmişlerdi.
Üzerinde durmamız gerekirdi, durmadık.
***
Geçenlerde Almanya'da kıytırıktan bir "darbe" skandalı patladı, malum.
Belki
yarı pembe, yarı yeşil ve Almanlığı tartışmalı hükümet ve CIA işbirliğinin gündem karıştırmasıdır.
Malum, Anglosaksonların Almanya'yı bir kez daha dize getirip
"terbiye" etmeye çalıştığı çok ilginç bir tarihsel aşamadayız.
O yüzden işte...
Tarihe ara ara bakmalıyız.
Hep Versailles Anlaşması sonrasını hatırlayacak değiliz ya, 1945 sonrasını da öğrenmeliyiz.
***
Kerr'in romanı adını James Fenton'un şiirinden alır.
Şöyledir üç dizesi...
"Peşini bırakmayan şey, anıların değil / Unuttukların, unutman gerekenler / Hayatın boyunca unutmaya devam etmen gerekenler..."