Bir şeyden kuvvetli biçimde tiksindiğimiz sırada benlik duygumuzun güçlendiğini hissederiz. Yalandandır ama o an için iyi hissettirir. Tabii sonrası hayal kırıklığıyla gelir. Benlik yeniden yavaş yavaş solar. Eh, hep tiksinerek yaşanmaz ki!.. Bir de ergenlik çağınızı hatırlayın, hani birilerinden nefret etmeye çalışarak kendimizi seveceğimizi sandığımız yaşlarımızı... Bu iki halimizi dürüstçe hatırlayıp bilenler halktan tiksinmeyi marifet bilen "halkçı"ların acıklı ruhsal halini de anlayacaktır. Nasıl da ham bir huzursuzluktur o! Geçenlerde bir öğretmen twitter üzerinden iktidar partisine oy verenlere şöyle sesleniyordu: "Çocuklarınızı sizin cahilliğinizden kurtarmaya çalışıyorum. Sırf bunun için bizlere minnettar kalmalısınız!" Bu öğretmen, gerçekten öğretebilir mi? İmkansız.
***
Instagram'ın bir tür teşhircilik alanı olduğunu söyleyen toplum
bilimcilere mesafeyle yaklaşıyorum...
Kolaycılık yapıyorlar bana kalırsa. Oysa saklamak ve kapatmak için en iyi yol "bir şeyler" gösterir gibi yapmaktır. Anlatarak susanlar gibi...
***
Yıllardır sosyal iftarlardan uzak duruyorum. Bu zaman dilimi içinde mahallemin sınırlarının dışına da çıkmıyorum. Ama her ramazan bir kez
Bursa'ya kadar uzanıp
Zennup1844'te iftar menüsünü tatmanın benim için ayrı bir yeri ve kıymeti var. Güzelim
Lebeniye çorbasıyla açılan ve
Cennet Çamuru tatlısıyla sonlanan bir sofra... Sevgi, özen ve şükür duygusu...
***
Bursa'da yeni tanıdığım bir mekan:
Özgen Plus. Şık detaylar, iyi servis, göz alıcı güzellikte nargileler... (Madem nargileden sadece görüntü olarak söz ettim, o halde not düşmem iyi olur; benim nargileyle içli dışlı yıllarım çok gerilerde kaldı, şimdi yerinde yeller esen Tophane nargilecileri döneminde...)
***
Ramazan geceleri ve şehrin uyku nedir bilmeyen semtleri... Her anlarını sonuna kadar hissederek yaşamak gerek. Ben zaten bildim bileli geceleri ayrı severim. Geceleri seviyorum... Ama şu da var: İnsan belli bir yaşa gelince, gecenin bize bir ayet kılınışını ve
dua etmenin istemek değil, dinlemek olduğunu daha iyi anlıyor.