Avrupa bizim zayıf tarafımız...
Tatlı iyimserliğimiz, tatsız şaşkınlığımız...
Körlüğümüz...
Aşığın gerçeklere körlüğü gibi biraz...
İhanetlere doyamayışımız hatta!
Hayallerimiz ve hayalciliğimiz...
Bizim Avrupa'mız bu.
Neden bunları yazıyorum?
Çünkü son zamanlarda Avrupa'nın Türkiye'ye karşı hoyratlıkları dur durak bilmiyor.
Fakat ABD'yle itişmemize öyle odaklandık ki, Avrupa kurumlarının hasmane tavırları bizim kamuoyunda dikkat çekmiyor .
***
Bir de sanki Avrupa'da yeni palazlanan popülist/milliyetçi akımlar
Türkiye'ye karşıymış da,
derin Avrupa buna katılmıyormuş gibi bir hava var bazılarında...
Feci bir yanılgı.
Berbat bir dalgınlık.
Önce şunu bilelim;
Türkiye ve Erdoğan karşıtlığı Avrupa'nın en geleneksel kesimlerinde
bile kemikleşmiş halde.
Mesela sürekli "Türkiye'de demokrasi umudu kalmamıştır" gibi vahim ve müdahaleci laflar eden Avrupa Konseyi Genel Sekreteri ve Türkiye raportörü Katie Piri öyle nevzuhur bir İslamofobik sağ partinin üyesi değil, 1946'dan beri valığını sürdüren Hollanda İşçi Partisi'nin Avrupa temsilcisidir.
***
Avrupa'nın Türkiye'ye karşı sinsi ve kötücül yaklaşımını anlamanın en iyi yolu Fetö üyelerine kucak açış biçimini kavramaktır.
Bu örgütü Pensilvanya'yla çakıştırıp sınırlamak büyük hata olur.
Bugün Almanya Fetöcülerin esas merkez üssü olup çıktı.
15 Bin fetöcü krallar gibi ağırlanıyor.
İngiltere ayrı bir olay.
Fetö'nün buradan çıkardığı yüz milyonlarca dolar İngiliz finans kurumlarının koruması altında.
Yunanistan deseniz...
Komşumuz kucak açtığı 15 Temmuz kaçakları nedeniyle artık darbe girişiminin dış
faillerinden biri olarak değerlendirilmelidir.
O halde...
Kafamızı başka yönlere çevirmeden
Avrupa gerçeğiyle yüzleşmenin zamanı gelmiştir.
Gelecek dönem için bu hesaplaşmaya ihtiyacımız var.