Yolu çok güzel... Bir parça soluk almak ve "kafa" dinlemek için gittiğimiz yerler hakkında söze hep böyle başlıyoruz: Yolu çok güzel... Ve çoğu kez başkaca söyleyecek hoş bir şey bulamıyoruz. Geçen hafta bu hali yine yaşadım. Ormanlık bir bölgeye kaçtım aklım sıra, ağaçlar bana iyi gelecek diye düşündüm. Ama hayal kırıklığımı anlatmam zor. Nihayetinde gözlerimiz kamera değil ki, istediklerini kadraja sığdırsın, istemediklerini dışarıda bıraksın! Yapılaşma her yıl daha çirkinleşiyor. Sanki bunun için özel bir çaba gösteriliyormuş gibi... Yol mu? Tabii ki, çok güzeldi. Hatta dönüşte gözüme daha da güzel göründü.
***
Ağaç dedim ya...
Susanna Tamaro'nun son kitabında harika bir
bölüm var. Buraya alıntılamazsam, olmaz!
Yazar söze şöyle başlıyor: "Gençliğimde
meşeleri çok severdim. Kudretleri bana
güven verirdi ve ben de olayları aynı sağlam
kararlılıkla karşılamak isterdim.
Oysa şimdi bir peri gelse ve hangi ağaca dönmek istediğimi sorsa, ona hiç kuşkusuz
salkım söğüt derdim." Tamaro bahçesine
yaptırdığı küçük gölcüğün yanı
başında bir salkım söğütün boy verdiğini,
bundan mutlu olduğunu fakat zamanla
ağacın gölcüğün zeminine zarar verdiğini
fark ettiğini anlatıyor. Üzülerek o güzelim
gövdenin oduna dönüştürülmesine izin
vermiş. Hikayenin sonu mu? Okuyalım.
"Sonra ilkbahar geldi. Bir sabah tesadüfen
kurumaya bırakılmış odun yığınının
önünden geçiyordum ve gözüme çarpan
şey beni hayret içinde bıraktı. Filizlenmiş
açık renkli odunlar vardı.
Onları hemen tanıdım. Söğütün dallarıydılar. Aynı
gün sürgün vermiş odunu arabama yükledim
ve Bolsena gölüne gittim. Bir çukur
kazdım ve oraya diktim. Mantığım onun
yeniden canlanabilmesinin asla mümkün
olmadığını söylüyordu.
Neyse ki, dünyada mantığın var olmadığı büyük bir alan var." (Bakışınla Aydınlanır
Dünya)
***
Enginar mevsimi benim için sevinç vesilesidir. Ama su içinde pelteleşmiş enginar yemeklerinin yanına bile yaklaşmam, onu söyleyeyim. Son zamanlarda enginarı çiğ ve çok ince dilimlenip bir süre limona yatırılmış salata haliyle ayrı seviyorum.
***
Bir zamanlar toplumsal kaderimizi şöyle tarif etmiştim; tekrarlayacağım.
Geçmiş, geçmek bilmiyor; gelecek, bir türlü gelmiyor.