Hatırlıyor musunuz?
24 Haziran seçiminden sonra Muharrem İnce partisini olağanüstü kurultaya çağırmış ve delegelerden imza toplanmıştı.
625 imza gerekiyordu.
İmzalar atıldı, geri alındı, imza atanlar daha sonra "atmadım" dedi falan...
İnce, bir ara 1250 imza topladığından bahsetti, CHP genel merkezi reddetti.
Daha acayip olanı...
İmzaların toplanması ve genel merkezin imzaları sayması bir ay sürdü.
Temmuz 2018'de başlayan süreç ağustosun ilk haftasında sonuçlanabildi.
Genel merkez İnce'nin önüne 500 küsur imza koydu, "yahu benim topladığım imzalar nereye gitti?" sorularına da kulaklarını tıkadı.
***
Doğru düzgün delege imzası sayamayan partinin vekilleri şimdi oturdukları
yerden oy sayıp (!) "bu seçim bitti,
İmamoğlu'nun mazbatasını verin" diyorlar.
İçlerinden biri geçen akşam ekrana çıkıp "
böyle giderse bir daha seçim yapamayız, her seçimden sonra partiler itiraz eder" dedi.
Ciddi ciddi söyledi bunu.
Geçmişte kaybettikleri her yerde itiraz edenler kendileri değilmiş gibi...
Şimdi Cumhur İttifakı hakkını arayıp hataları sorgulayınca telaşlanmaları, hiç sıkılmadan "
İstanbul'a yazıktır, günahtır" havasına girmeleri ortalığı bulandırmaktır!
Bu telaşa ne gerek var?
Bazı eski gazetecilerin CHP'nin gözüne girerek kendilerine yeni bir gelecek arayışları da dikkat çekici.
Bu arkadaşlar diyorlar ki, "fazla uzun tutulmuş seçim itirazı demokrasi yanlışıdır."
O halde söylesenize...
Geçerli oyları geçersiz yapmak, dışarı seçmen taşımak, 200 oyu silip 1 oy yazmak ne yanlışı?
***
Bence bu tartışmalar eski tip siyasetin gevezeliklerinden ibaret...
Doğrusu,
sıradan vatandaşın hukuku açısından bakmaktır.
Nedir o?
Tek bir oyun bile hakkını aramaktır.
Yapılan dalavereler veya hatalar delillerle ortaya konulmuşsa...
Kimse kimseye "niye itiraz ediyorsun?" diyemez.
Bu yol tıkanamaz.
Bu işin
hukuku da, mantığı da budur.
Ve delilleri ortaya konulmuş usulsüzlüğün üç beş örneğe bağlı değil de, gerçekten geniş boyutlarda olduğunu düşünün...
Öyle bir durumda asıl "
demokrasi yanlışı" İstanbul seçimini yenilememek
olmaz mı?