Geçen gün annemle rahmetli dedemi andık.
İlk kez ayrıntısıyla anlattı.
Her akşamüstü anneannem dedemin uzaktan eve doğru gelişini gözlermiş. O zamanlar Pendik İstasyonuyla ev arası bir bölümü yaban zeytinlikten oluşan boş bir arazi. Dedem paltosunun iki yakasını kaldırmış, kollarını göğsünde kavuşturmuş halde uzakta görünmüşse, anneannem dizlerini dövmeye başlarmış: "Kesin yine gömleği fanilayı birilerine verdi, içi çıplak geliyor!" Hakikaten eve gelip de paltosunu çıkardığında dedemin ya üstü tam çıplak ya da bir fanilayla kaldığını görürlermiş.
Anneannem "hasta olacaksın be adam!" diye söylenmeye başlayınca dedem "üzerimde palto, evde de dolu gömlek, kazak var; sen bir de onları düşün, lime lime bir bez parçasıyla kalmışlar, donsunlar mı?" dermiş.
Annem "babam bunu çok sıradan bir görev gibi yapardı; çocuktuk, bizim de uzun uzun bunların lafını etmemizi istemezdi" diye anlattı.