Anlaşıldı...
Önümüzdeki günler savaşlardan ve büyük savaş ihtimalinden pek sık söz edeceğiz...
Emperyal hedefler için taşeron kullanımını; tezgâhı kuranlarla tezgâha gelenler arasındaki farkları tarışacağız.
O halde gelin bir başlangıç yapalım ve yakın tarihimizin aynasına bakalım...
Hani sürekli yüz yıl öncesinin defterleri açılıyor ya...
Biz de o günlere gidelim ama unutulan, unutturulan, örtülen, saklanan bir gerçeğe değinelim.
Neden mi?
Savaşta cephe işin sahnesidir.
Esas olay kuliste döner.
Bunu anlayalım istiyorum.
Yani bir taşla birkaç kuş vuralım.
Hem geleceğin savaşlarına dair bir tedbir olsun, hem de geçmişin tahrif edilmiş tarih bilgisinin bir kez daha altı çizilsin.
Fena mı?
***
Bize hep
İtilaf devletleriyle Yunanlıların bir bütün olduğu anlatılmıştır.
Bu yolla cephede "yedi düvelle" savaştığımız inancı pekiştirilmiştir.
Doğru değildir.
Küçük Asya'yı ele geçirme ateşiyle tutuşturulan Yunanlılar emperyalistler tarafından kullanılmış ve
erkenden ortada bırakılmıştır.
Çapulcu taşeronların kaderi budur; işler değişmeye yüz tuttuğunda acımasızca terk edilir, hatta tekmelenirler.
Biliyorum, itiraz edeceksiniz!
Çünkü kimseler bize daha
19 Mayıs 1921'den itibaren İtilaf
devletlerinin kendi aralarında
Türk-Yunan çatışması karşısında
"
tarafsızlık" anlaşması yaptığını
anlatmamıştır.
Çünkü tarihçilerimiz bu konuda yazdıkları makalelerini sır gibi saklamışlardır.
Bu anlaşma üzerine "
kafayı yiyen" bazı Yunan subayları
İstanbul'u ele geçirme
planları yapmaya başlayınca
Harrington'un
"müsamaha göstermem,
Yunan gemileri ve kuvvetlerine
ateş açarım"
dediğini; İstanbul civarındaki
bazı Yunan birliklerine
silah bıraktırıldığını
falan bilmeyiz.
Dahası,
10 Ağustos 1921'de
İtilaf devletleri Paris'te
bir daha toplanmış ve
özel şirketlerin savaşan taraflara
silah dahil ihracat yapmasına izin
verilmiştir.
***
Tabii madalyonun bir de bizimle ilgili yönü var. Neden bu devletler çarçabuk "
tarafsız" kalmayı seçtiler?
Bu elbette bizim işimize gelmiştir ama insan Türkiye'nin kuruluş ideolojisi ve sınır çizgileri konusunda buradan kaynaklanan zımni bir anlaşma mı var, diye kuşkulanmaktan kendini alamaz.
Meraklısı akademik kaynaklardan bulup ayrıntılarına ulaşabilir.
Ben anlattığım kıssadan bir hisse çıkartmaya çalışayım.
O da şudur...
Anglosakson dünyasının ve Batılı müttefiklerinin o günden bugüne yöntemleri hiç değişmedi.
Hegemonlara karşı en iyi yöntem sahada
onların bildiğini değil, kendi bildiğini okumaktır.
Ve mutlaka masada dikkatli olunmalıdır.