Yaşadıklarımız karşısında sarsılmamak mümkün mü? Hayır!
Endişe, keder, hatta sık sık kabaran öfke yakamızdan tutmuş bizi çekiştiriyor.
Kafamızda yeniden filizlenen deli sorular...
Ülkeyi hızla "eski Türkiye"nin gündelik rutinine ve acılar sarmalına doğru çekmeye çalışanlar başarılı olacaklar mı?
49.5'in yarattığı moral hâlâ ayakta mı?
Türkiye'ye karşı çevrilen bunca dolap bitecek mi? Bu "ihanet çemberi" gün gelip kırılacak mı?
***
Tabii ki, bu soruların cevapları uzun.
Fakat bir iki gündür eş dost sohbetlerinden aldığım izlenim uzatmadan
bir iki şeyi hemen dile getirmek gerektiğini düşündürtüyor.
İtiraf etmeliyiz ki, toplumsal- medyatik moralimiz hâlâ "
sol kültürel iktidar"ın ezberlerine yaslanıyor.
Yani ne zaman zorluklar baş gösterse...
Ne zaman acılar art arda üzerimize yüklense içimizde bir ses derhal şöyle fısıldamaya başlıyor: "
Bak, gördün mü, bizden bir şey olmaz; iyi günler kısa, kötü günler uzun sürer!"
Bu
depresif enjeksiyonu etkisiz hale getirmenin yolu geleceğe doğru
gerçekçi bir özgüvenle yürümektir.
***
O halde şu iki şeyi bilelim
Bir...
49.5 apaçık bir demokratik güç, tartışmasız bir milli irade ifadesidir. Kim ne yaparsa yapsın, Türkiye bu noktadan ilerleyecektir.
Şu da unutulmamalı...
Siyasal uzlaşmazlıkların kemikleşmesiyle
halkın uzlaşma potansiyelini birbirine karıştıranlar yanılırlar.
Ayrıca şu sıralarda kışkırtılmaya çalışılan
dar milliyetçiliğin geniş ufuklu "
millilik" vizyonunu aşındırmasına izin verilemez. Böyle bir gelişme yeni dönemin dinamiklerine terstir.
***
İki...
İçerde çatışma ortamı biter, bitecek.
Fakat yersiz hayallere kapılarak gelecekte
Türkiye'nin uluslararası planda anlaşmazlıklardan ve karanlık tezgâhlardan azade olacağını sanıyorsanız, yanılırsınız.
Bunu artık kabul etmeli, hemen sarsılmamalıyız.
Çünkü bir ülkenin siyasi, ekonomik, sosyal bakımdan kendisine dar gelen gömleği yırtıp büyümeye kalkmasını kimse sessizce izlemez. Daima itişmeler, kakışmalar olacaktır.
Şimdi bu iki temel noktayı kayda geçirelim, devamını sonra konuşur, tartışırız.