Hep öyledir!
Tam hamdık piştik, olduk; bundan sonrası iyi gelir dediğimiz sırada içimizde bir yerler çürümeye başlar.
Tam kesinkes kazandık, şimdi rahatça ilerleyebiliriz dediğimiz noktada adımlarımız sarsaklaşır; dayanışan omuzlarımız birbirinden ayrılır.
Büyük davalardan konuşurken problem gözükmez. Sıra kişisel davalara gelince küçük ödünler; küçük hırslar, küçük yalanlar, küçük kavgalar kurt gibi kemirir.
Bir de atmosfer diye bir şey var tabii.
Bazen "gündelik hayatın iklimi" olarak açıkladığımız şey.
Orada solcusunu, sağcısını; liberalini muhafazakârını aynı rüzgârlar sarsıyor, üşütüyor. İş gailesinin hapishanesine ise hiç değinmeyeyim.
***
Sonuçta ortaya çıkan tablo şu...
"
Okumuş insanım; her şeyi çok iyi bilirim, aydınım, aydınlatırım, öğretirim, yazarım, çizerim, özelim" havasından geçilmeyenlerin şu sıralardaki hali iyi değil.
Hep bir dolap çevirmece...
Sürekli
karnından konuşup kendini yere göğe koyamama...
Bitmez tükenmez bir hırs ve haset...
Haydi kendini muhalif diye adlandıran "aydınlar" tayfasının reflekslerini biliyoruz, ezberledik. Uyanıktırlar; sırf kültürel iktidarı ellerinde tutmak için bile
muhalif geçinir, öyle yaşar giderler.
Onları anladık da...
Bizim taraftaki "okumuş çocuklar"a noluyor?
Bir "
yırtma" ve yer kapma telaşı ki, hiç muhafazakâr falan değil!
Öyle odaklanmışlar ki, "
işler"ine...
Gözleri ne paralel tehlikesi görüyor, ne de milletin halini!
Varsa yoksa sermayenin şekerlisi, "
analiz"in kibirlisi...
Bin dereden su getirip siyaseti yine "
seçkinlerin işi" kılma çabası...
***
Yani diyeceğim o ki...
Muhafazakâr medya, akademi dünyası ve siyaset çevrelerinde bazı şeylere bakıyorum da...
"
Okumuş yazmış" olmanın bazı hallerinden umudumu kesmenin eşiğine geliyorum.
"
Okuma"nın güzelliği ve derinliği modern bir "
statü"ye dönüşünce böyle oluyormuş demek ki...
Halka da yazık! O her seçimde sağımızdan solumuzdan çekiştirip bizi doğru yola yönlendiriyor ama olmuyor işte! (Evet! Buysa eğer, popülistim var mı itirazı olan!)
Bilmiyorum, daha kaç kez sabırla bizi "
tashih" edecek?