Klişe kanaatler bizi nehirde sürüklenen çer çöpe çeviriyor.
Bayramları nasıl anlayıp yaşamamız gerektiği konusu da böyle...
Kaçıp giden tatilcilere burun kıvırmak kolay.
Fakat bir de gelenekten saydığımız bayram ziyaretlerine yakından baksak, nelerle karşılaşırız.
Mesela...
Ziyaretlerin bedene tatlı bir yorgunluk vermesi normaldir ama ya kalbe ağırlık veriyor; eski kırgınlıkların ateşini söndürmek yerine canlandırıyorsa...
Muhabbet hep kapının dışında kalıyor, laf sokmalar ve iğnelemelerden geçilmiyorsa...
Dil saklasa bile davranışların dışa vurduğu gerginliği ferahlatacak türde bir kolonya icat edilmemişse...
Ortada bir yanlışlık olduğunu görmezden mi geleceğiz?
Hani diyorum ki, ikide bir "eski bayramlar" teranesiyle oyalanmaktansa, şu bayramın gönlümüzü de bayram ettirmesi için çabalayalım!
***
Malum, esaslı bir klişe de
çocukların bayramları coşkuyla karşılayıp mutlu oldukları konusudur.
Geçen gün biri muhafazakâr, diğeri geleneklere uyma konusunda daha gevşek ailelerden gelen iki arkadaşım da aynı şeyde birleştiler: "
Aldığımız hediye ve harçlıkların tadı çok çabuk kaçıyordu. Çünkü gittiğimiz ziyaretlerde mutlaka bir iki akraba veya aile büyüğü çıkıyor, müfettiş gibi hayatımızı sorguluyor,
ders notlarımızı tek tek sorup canımızı sıkıyordu. Bir sonraki bayram ayaklarımız geri geri gidiyordu."
Buyurun bakalım, bunu hiç düşünmemiştik değil mi! Fakat yerden göğe kadar haklı değiller mi?
***
Bir "
bayram terbiyesi ve idraki"nden söz edeceksek...
Bayram günlerimizi telaştan, gerginlikten ve hayatın bizi esir eden rutin kabalıklarından arındırmak zorundayız.
Sevgili okurlarım...
Adalet, zarafet ve neşeyle dolu bir bayram diliyorum.