Bir kafedeydim, yanı başımdaki masaya iki genç geldi. Biri belli ki, iş görüşmesinden yeni çıkmıştı. Heyecanlıydı.
Anladığım kadarıyla pek zor bir işe talip olmuştu.
Arkadaşı "ortam nasıl?" diye sordu.
O da cevap verdi: "Ortamı bilemiyorum da, pozisyonum iyi olacak, onu biliyorum; altımda iki eleman var!"
Herhalde o sırada bana bakan biri içinden, bu tek başına oturan adam neden böyle buruk biçimde gülümsüyor, demiştir.
Oysa söyleyin bana...
İşittiğim şu söz karşısında başka ne yapabilirdim!
"Tepede" olmayı ne çok seviyoruz biz!
Gencecik çocuklar bile eğer iki kişinin "üstünde"lerse, en ezici iş düzenini mutluluk kaynağı olarak görebiliyorlar.
Anlayacağınız, herkes kendine "eleman" istiyor!
Hani birilerini idare ederlerse, hatta onların kaderlerini iki dudakları arasında tutarlarsa, kendilerini "patron" gibi hissedeceklerine ve böylece hayatın kendi ruhlarında açtığı yaraları tamir edebileceklerine inanıyorlar.
Ne yanılsamadır bu!
Ve nasıl da her şeyi yanlış anlamaktır!
***
Tamam! Merak etmeyin,
Terim'in GS'den uzaklaştırılmasını konu etmeyeceğim.
Temmuz ayında oluşturulan
yeni yönetim kurulunun zihin ve kültür haritasının Terim'le taban tabana zıt olduğu ve bu finalin kaçınılmazlığı meselesini de bir yana bırakacağım.
Fakat gerçek şu ki...
Ünal Aysal'ın en başından beri
Fatih Terim'i "
eleman" olarak tanımlaması...
Ve salı gecesi olay patlak verince bana "
bu işi patronla çalışan arasında bir mesele olarak görmek daha doğru değil mi?" diye soran dostlarımın çokluğu...
Beni ister istemez
kurumsal hiyerarşinin, iş düzeninin ve sosyal pozisyonların bizim toplumumuzda algılanışı üzerine tekrar düşünmeye itiyor.
Önemli bir mesele bu...
Çünkü belli ki, en aklı başında insanlar bile konu tartışmaya döküldüğünde bir "
patron"un seçimle iş başına gelmeyeceğini; bir kulüp Başkanı'na "
patron" denmesinin
metafor olabileceğini ve benzer bütün pozisyonların ancak
yöneticilik olabileceğini unutuyorlar.
***
Bir defa şunu kabul etmeliyiz...
"
Eleman" veya "
çalışan" kavramlarını böyle kullandığımızda, bilerek veya bilmeyerek aşağılıyoruz.
Ne garip! Bunu da en çok iş hayatında "
çalışan" olan veya bir "
çalışan" olarak emekliye ayrılmış insanlar yapıyor.
Vazgeçtim tamamen farklı yapı olan kulüpler, takımlar falan gibi kurumlardan...
Normal bir işyerinde bile
işten uzaklaştırmanın rasyonel ve hukuksal bir gerekçeye dayandırılma mecburiyeti kimsenin aklına gelmiyor.
Oysa iş düzeninden söz ediyoruz.
Toplama kampında taş kırılmıyor!
Yoksa biz çalışmayı; iş düzenini ve karşılıklı yükümlülükleri böyle mi anladık!
Vah ki vah!