Umutsuz olmamak gerektiğine inanırız, birbirimize sık sık umut telkin ederiz.
Ama durup şu "umudun kaynağı neyin nesidir?" diye sormaktan kaçınırız.
Bilimsel olarak kanıtlanabilir bir kader çizgisi olsaydı…
Mesela bir doğa kanununa dayansaydı…
İlerleme denilen şey teknik gelişme üzerine kurulu bir ideoloji değil de, hakikatin ta kendisi olsaydı ya da…
Nasıl rahatlardık!
Ama yok öyle bir şey!
O yüzden modern insan kendini boşluğa çekilmiş bir ipin üzerinde yürüyor gibi hissediyor.
En ufak bir denge kaybında kendini umutsuzluk çukurunda bulması kaçınılmaz.
***
Henüz yirmi yaşına girmiş bir delikanlıyla konuşuyordum geçen gün. Bir ara durdu;
"ne çok hayalim var ama umudum yok!" deyiverdi.
Neden, diye sorunca ben, sosyal, ekonomik, kültürel bir yığın neden sıraladı.
Hani sırf gönlü olsun diye
"yanılıyorsun, bunlar umudunu kırmamalı!" demekte zorlandığım gerekçelerdi hepsi de.
Yine de umutlu olmasını söyledim ona. Tersi haksızlık olurdu.
Çünkü onun yaşlarındaki kendi halimi hatırlamıştım; en karanlık zamanlarımda nasıl hiç ummadığım biçimde pırıl pırıl aydınlıklara çıkıverdiğimi…
***
"Nasıl olsa zaman geçecek, her şey daha iyi olacak" diye düşünülüyorsa…
Bu büyük bir yanılgı!
Bir kere
biz bir şey yapmadan her şeyin kendiliğinden daha iyi olması imkânsız!
Hele dünyanın hep iyiye doğru ilerlediği tezi koca bir yalan!
Derler ki,
Anton Çehov her piyesinin sonlarına doğru
geçmiş kuşaklara hüzünlü bir bakış yöneltirmiş.
Hani şöyle bir tablo gözünüzün önüne getirin…
Gelecekteki iyileşmeyi ve ilerlemeyi göremeyecek karakterlerinin başını hüzünlü bir sevecenlikle okşayan
üstad Çehov!
O bölümde genç seyircilerin yüreği sevinçle hoplar, yaşlılar iç çekermiş.
Peki gelecekten umutlu
Anton Çehov'un kendisinden sonraki
Rusya'ya baksak, ne görürüz?
Belki geçmişten de kötüsü, değil mi! Yıkım, Dünya Savaşı, iç savaş, devrim, Stalinizm, Gulaglar, vd.
***
Umudun iki yönü var.
Birincisi…
Umut, bireyler için de, toplumlar için de hayallerimizin değil,
yapıp ettiklerimizin yoldaşıdır. Yoksa piyangodan ikramiye çıkmasını bekler gibi beklemekse mesele, çoğu zaman amorti bile çıkmaz.
İkincisi…
İnananlar tarih boyunca
"O'nun rahmetinden umut kesilmez" diyerek ayakta kaldılar.
Esirgendiklerinden, bağışlandıklarından emin oldular.
Yani
"umut" özü itibariyle
seküler bir his değildir,
olamaz.
Şu modern dünyada
umudun gitgide koflaşıp
umutsuzluğun kol gezmeye başlaması boşuna mı sanıyorsunuz!