Pilav mı, yoksa lapa mı?
Hemen pilav deriz, değil mi!
Hele şöyle tadı yerinde bir domatesli pilavı bırakıp lapaya koşar mısınız hiç, söyleyin.
Hatta biraz ecnebi, biraz daha afili takılalım da, bilene soralım...
Hani lezzet açısından, diyorum; risotto mu, sade lapa mı? Hangisini tercih ederiz? Risotto, değil mi!
Hayır! Cevap o kadar kolay değil!
Çünkü lezzet kendinden menkul bir şey değil! Lezzet, sadece o yemeğin yağında, tadında, tuzunda değil.
***
Tam bu noktada derdimi en iyi
Can Yücel'in "
Lapacı" şiiri anlatır.
"
Ne karanlık kar bu!
Ne biçim pirinç bu siyah!
Ayaklarım donuyor
İçim öyle eziliyor ki,
Bir tabak lapa olsa şimdi
Anamın hanımelleriyle pişirdiği
Akpak ve onun elleriyle sımsıcak
Anamın pişirdiği
Bir tabak lapa
Lapa...
Olmayacak da olsa,
Ne güzel dua."
***
Modern zamanlarda yediklerimizi, içtiklerimizi
"yüksek tat" bilinci (gurmelik, vs.), pişirme teknikleri ve mutfak kültürü açısından değerlendirmede epey yol kat ettik.
Fakat
yiyeceklerle kurduğumuz kişisel bağları; mesela hafızamız ve tatlar arasındaki kopmaz ilişkiyi unuttuk gibi geliyor bana.
Geçenlerde bir
"hayat sınavı"ndan hemen önce en sevdiğim yemeklerin bana tatsız geldiğini; öyle zamanlarda sokakta karşıma çıkan ilk simitçiden bir
simit alıp neredeyse asabi biçimde ısıra ısıra yemeye bayıldığımı fark ettim.
Galiba
öğrencilik dönemimle bir bağı var bunun. Yani
somut sınavların zihnime çok derin kazınmış stresiyle! O stresi simit çay ikilisiyle yenerdik!
***
Bir de madalyonun tümüyle arka yüzü var.
Besinlerin kimyası ve metabolizmamız arasındaki bağdan söz ediyorum.
Bu alandaki gerçekler
"diyetçilerin" moralini bozacak nitelikte! Çünkü zayıflama ve form tutma diyetleri enerji kaynağı besinleri dışarıda tutuyor. Bu sefer de
(nasıl Can Yücel'in ruhunu bir tür "kış" sardığında canı anasının lapasını çekiyorsa) metabolizmamız kaçınılmaz olarak makarnalara, tatlılara, yağlara ihtiyaç duyuyor. Diyetlerin çoğunun yarı yolda kalması ve diyetçilerin birden yemeklere çılgınca saldırmasının arkasında bu gerçek yatıyor.
Fena halde
ironik bir durum!
Daha da ironik ve çelişkili olan da şu...
Nobel'e doğru ilerleyen araştırmalar var: Yok denecek kadar az yiyebilseydik hiçbir metabolik hastalığımızın olmayacağını düşündüren yeni bulgular.
Sanki bedene sorsanız...
Enerji demek yavaş yavaş
ölmek demek!
Lezzet ise bir tür hastalık...
Güzel hastalık!