"Gazozuna oynamak" deyimini bilirsiniz.
Şimdilerde sanıldığı gibi, tavlaya oturduğunda veya mahalle arasında maç yaptığında iddiasız olmak anlamına gelmez bu.
"Gazozuna oynamak" hafiftir elbette.
Çocukça bir masumiyeti vardır.
Çünkü iddia gözü dönmüş hırsa, karşındakini ezme duygusuna, kazanç kapısına değil de, keyife bağlanmıştır.
Kaybeden paraları öder ama kaybeden de kazanan da "on yüz bin milyon baloncuk"un keyfini çıkartır!
Geçti tabii o günler artık.
***
Yok! Gazoz üzerine yazacağım ama durup dururken
nostaljik esintilere kapılmak gibi bir niyetim yok!
Bir popüler kültür yanlışının, bir yanılgının altını çizmek istiyorum sadece...
Malum, çocukluğumuzun tatları eskiyor, yeni tatlar eskileri ezip geçiyor.
Bunu çoğu zaman
yeni tatların endüstriyel gücüne, pazarlama tekniklerine ve genç kuşakları etkileme becerisine bağlıyoruz.
Eh, bir yanıyla doğru bu.
Ama kaybolanın aslında o
"tat"lar değil, o
"hayat"lar olduğunu görmüyoruz, görmek istemiyoruz!
Gazoz mesela...
Gazoz içmek için o eski iştah ve hevese sahip değiliz. En "gazozcu" kuşaktan olanların bile meşrubat deyince artık gazoz gelmiyor aklına.
Rakipleri ortalığı silip süpürdüğü için mi? Biraz...
Ama asıl olarak
gazozlu günlerin hayat tarzından eser bile kalmadığı için..
Yani...
Gazı kaçan ne gazozlar, ne de insanlar!
Kaçan o hayat!
***
Yemek Kültürü dergisinin Yaz sayısında
Mert Sandalcı ve
Musa Dağdeviren'in gazoz üzerine muhteşem yazıları aldı götürdü beni..
Musa Dağdeviren
"benim için hamam ve gazoz keyif aynı şeydir" diyor.
Hatırlıyorum da, çocuktum...
Bursa'daydık.
Babam beni
Kükürtlü veya
Eski Kaplıca'ya götürmeye ancak
"göbek taşı keyfinden sonra çıkışta peştamallara sarılı halde gazoz içme" sözü vererek ikna ederdi.
Dinlenme odasındaki sobaya atılan odunlar çatırdamaya, gazozun tatlı rayihası genzimi yakmaya başladı mı...
Dünyanın en mutlu çocuğu oluverirdim.
Kaldı mı şimdi öyle hamam sefası? Öyle çocukluk?
Yok!
E, o tatta gazozların olmayışında şaşılacak bir şey de yok!
***
Çocukluğuma ve yeni yetmeliğime damga vurmuş ne çok gazoz hatırlıyorum.
Fenerbahçe, Olimpos, Çamlıca, Ankara, Uludağ ve diğerleri...
Bakkala
Elvan gazozu gelip de tadınca, birkaç hafta içinde hepimiz mahalleye yeni gelen
sarı saçlı, mavi gözlü, çırpı bacaklı bir kıza âşık çocuklara dönmüştük.
Değişti dünya!
Gazozuna ilaç atılan kızlar perişan, kolasına ilaç atılanlar şöhret oldu.
Zaten her
"hayat tarzı" kendi tatlarını, kendi tercih ve alışkanlıklarını üretiyor.
Uzatmanın âlemi yok yani...
İster misiniz, İstanbullu uyanık bir kafe işletmecisi önümüzdeki sezon yeni mekânında
meyve sularına gaz basarak her gün kendi "renkli gazozu"nu üretsin ve bu da trend olsun!
Olur olur!