Hegemonik gerilemesi hızlanan Batı'nın ideolojik aygıtları ile kullanışlı aptallarının raf ömürleri de birer birer doluyor.
Özellikle ABD kendi inşa ettiği küresel sistemin yeldeğirmenlerine karşı savaş açan çağdaş bir Don Kişot'a benziyor.
NATO, BM, AB, IMF, Dünya Bankası ve diğer kurumların meşruiyetini daha doğrusu kendi amaçları için artık işlevsizleştiklerini tartışmaya başlayan Amerikan yönetimi bir yandan da sosyo-ekonomik, siyasi ve kültürel bir iç temizlik harekâtı yürütüyor.
Bu bağlamda Amerikan emperyal propagandasının en önemli aygıtları olan USAID ile ABD Küresel Medya Ajansı USAGM'nin fişinin çekilmesi dikkat çekici.
Derin devletin Soğuk Savaş döneminde en ön cephedeki şövalyeleri konumunda olan bu kurumlar savaştan sonra da ABD'nin küresel imparatorluğunun yurtdışındaki propaganda bakanlıkları işlevi görüyordu.
USAGM'nin tasfiye kararı en çok da Voice of America, Radio Free Europe, Radio Liberty, Radio Free Asia ve Office of Cuba Broadcasting gibi yayınları etkileyecek.
***
En önemli propaganda aygıtlarının sesini kısma kararı alan ABD Başkanı Donald Trump gerekçesini ise
"Amerikan halkının parasıyla solculuk propagandası yapmaya artık son veriyoruz" diye açıklıyor.
Oysa devran değişiyor. Küresel reelpolitik gelişmeler Amerikan emperyal sistemini değişime zorluyor.
Dolayısıyla
diş gösterip ısıramayınca uzaktan havlamanın faydasızlığını
görüyorlar.
Bu yayın kuruluşları ve yardım kurumları II. Dünya Savaşı sırasında kuruldu ve sonrasında CIA tarafından Soğuk Savaş'ta
psikolojik harp silahı olarak kullanılmak üzere yeniden düzenlendi.
Birçok ülkedeki akademi, medya, siyaset ve sivil toplum örgütü
ABD'nin bu emperyal kurumları tarafından finanse ediliyor/du.
Ama artık deniz bitti. Batı kendi kibri ve nobranlığı altında çatırdıyor.
Batı çatırdayınca diğer ülkelerde desteklediği vesayetçi zihniyetin savunucuları için de yolun sonu görünüyor.
Nitekim geldiğimiz aşamada
Batı'nın Çin ve Rusya'daki propaganda alanları neredeyse sıfırlandı.
***
Vesayetçi Batılı odakların
Türkiye'deki faaliyet alanları da giderek daralıyor.
FETÖ'den sonra PKK'nın da tasfiye aşamasına gelmesi bunun en somut kanıtı zaten.
Hatta iç cepheyi güçlendirme bağlamında
CHP'nin dışarıdan fonlanan vesayetçi zihniyetine de devlet yeniden format atıyor.
Bu çerçevede Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınması her açıdan
Türkiye'nin emperyal güçlerin artık oyun sahnesi olmadığının da ilanıdır.
Nitekim devletin kararlılığı ve Batı'daki sessizlik de bunun göstergesi. Zira başka zaman olsaydı Batı ayaklanırdı. Ancak
İmamoğlu gibilere arka çıkacak yüzü de gücü de kalmadı artık Batı'nın.
Romanya'da
sırf Rusya yanlısı diye cumhurbaşkanlığı seçiminin
ilk turundan zaferle ayrılan
Calin Georgescu'nun ikinci tura katılmasını
engelleyenler mi Türkiye'nin demokrasisini
ve hukuk sistemini yargılayacak?
Şimdi bu Batı mı daha seçimlere üç yıl varken
kendini cumhurbaşkanı ilan eden ve paralel devlet gibi davranan İmamoğlu'nu savunacak?
Geçti o günler. Can derdinde düşen Batı ilk olarak kullanışlı aptallarını feda ediyor.
Bu bağlamda
İmamoğlu'nun trajikomikliği ve Don Kişotluğu yanlış
zamanda yanlış yerde sahneye çıkmasından
kaynaklanıyor.
Bir de
Adorno'nun dediği gibi
"yanlış hayat doğru yaşanmaz" gerçeğini ıskalamasından...