Bu yazıya oturduğum sırada CHP'nin İstanbul adayının Ekrem İmamoğlu olduğu henüz açıklanmamıştı. Olabilir de, olmayabilir de.
"Ofsayta düşmemek için" ne olur ne olmaz diye dönüp dönüp bakmayacağım, gerek olursa düzeltmeye falan da kalkmayacağım.
Çünkü işin suyu çıktı. Yazı değil de konuşma olsaydı daha başka bir kelime kullanırdım.
Açıkçası, CHP'nin İstanbul adayının kim olacağı CHP'lileri bile pek ilgilendirmiyor. Çünkü hep söylediğimiz gibi, seçmen adaya değil partiye oy verecek. (Ama parti yönetimi buncağızdan bile medet umuyor, adı "İmamoğlu" olursa belki "kısa bacaklı ve kıllı birkaç kişiden de oy alırız" diye düşünüyor.)
İşte amigoları da açık açık söylüyorlar: "CHP ya da İP olmuş önemli değil, yeter ki belediyeleri AKP'nin elinden alalım!"
Hani Türkiye Komünist Partisi bir aday gösterse onu bile destekleyecekler! Şehzade Osmanoğlu aday olsa, onu bile…
İmamoğlu da bu arada, İstanbul'a değil ancak bir "varoş reisine" yakışır işler yapıyor: İki yıl önce temelini attığı cami inşaatına tekrar temel atıyor, AKP'li belediyenin kendisinden önce büyük ölçüde tamamladığı "yaşam vadisini" allayıp pullayıp kendisi yapmış gibi pazarlıyor.
Bakın neyi merak ediyorum: Kemal Bey, daha önce kendi adaylığı sırasında Kağıthane'ye "Kağıttepe" demişti. (Kütüğe yazılmadığı için kendi kendine oy da verememişti.)
İstiklal Marşı'nın sözlerini unutan, okumaya kalktığı zaman "korkma sönmez bu şafaklarda yüzen alçak" diyecek kadar zırvalayabilen bir adam. (Doktor Freud, her dil sürçmesinin mutlaka bilinçaltında gizli bir nedeni olduğunu söylüyordu.)
Kemal Bey, Ekmeleddin İhsanoğlu için "Ekmeloğlu" demişti…
Bakalım ne zaman, Ekrem İmamoğlu için de "Ekremoğlu" diyecek?